MERABABABABABABBABA
Cardigan sınırı geçene kadar buna yb aticam
İyi okumlar...🥂
YENİLGİ
"Yenildim diye üzülme bazen öyle bir yenilirsin ki yenilirken kazanırsın."
🥂
Sakin bir klasik müzik ve loş ışıklarla aydınlatılmış herkesin gülerek dans ettiği bir ortama dönüşmüştü burası. Askerler için de izin günü olmuştu. Aylardır görmedikleri sevgilileriyle doyasıya dans ediyorlardı. Tabii herkesin yüzünde maskesi vardı. Kimse gerçek yüzünü gösteremezdi. Bugünün kuralı da buydu. Diğer insanların yanına gidip onlarla konuşan kırmızı uzun saçlı adam, bu sefer de siyah maskesiyle bütünleşmiş kahverengi saçlı mimiksiz bir şekilde etrafı seyreden adamın yanına gitti.
"Lee Know! Adamım çok ateşli olmuşsun! Homofobik olduğunu bilmesem net yürürdüm sana!"
Ona "ciddi misin?" der gibi bakınca Hwang güldü. "Top muhabbeti açacaksan ilgilenmiyorum" dümdüz ona baktı. Evet, eşcinseller ona farklı ve yalancı gibi geliyordu. Tanrı her şeyi belirli bir düzene göre yaratmıştı sonuçta. Sabah olunca güneş doğar akşama doğru güneş batar, ay doğardı. Bunun gibi erkekler kadınlarla, kadınlar da erkekler ile birlikte olmalıydı ona göre. Neden devam etmeyecek bir düzen oluşturulsun ki? İki erkek çocuk yapamazdı böylelikle nesil dururdu. Aynı şey kadınlar için de geçerliydi, Tanrı neden bunu istesin ki, diye düşünüyordu.
Hepsi demese de bir kısmının sadece ilgi için eş cinsi ile birlikte olduğunu düşünüyordu. Diğer kısım ise ona göre hastaydı.
"Her neyse şurada Killix var. Palyaço ile çalışan kişi. Yanındaki de büyük ihtimalle odur zaten. Ben mi gideyim sen mi gideceksin?" derken Lee onu da kendisi ile sürükleyerek yanlarına götürdü.
"Merhaba Felix ve J-one?" Hwang emin değilmiş gibi masanın üzerindeki takma isimleri okudu. "Merhaba..." Lee telaffuzlerine dikkat edince buralı olmadıklarını anladı. Zaten bunu biliyordu. "Buralı değilsiniz sanırım?"
"Avustralya" J-one... İlk kez sesi çıkmıştı, yanındaki arkadaşına göre aksanı daha düzgün sesi daha inceydi. Daha sonra arkadaşına dönüp İngilizce birkaç şey söyledi. "Onun Korecesi pek iyi değil. Dilerseniz sohbeti devam ettirmek için İngilizce konuşabiliriz."
Hwang, Lee'nin kulağına fısıldadı. "Ben de İngilizce falan yok" dedi ve ikisine gülümsedi. Lee boğazını temizleyip J-one'ın gözlerine baktı.
"J-one... Güzel bir takma isim. Ne içiyorsunuz J-one?"
Akıcı bor İngilizce ile gülümsedi palyaço. "Viski. Sanırım biraz daha alacağım. Eşlik etmek ister misiniz?" dedi flörtöz bir tavırla.
Lee başını sallayarak onunla birlikte bar kısmına yöneldi. Tamam, ikisi de birbirinin kim olduğunu çok iyi biliyordu. Sadece oyun oynamaktan zarar gelmezdi. Barmenden aldıkları bardaklarla daha az kişinin olduğu bölüme yöneldiler.
Oturduklarında ikisi de gözlerine baktılar. Bir sonraki hamleyi kim yapacaktı tahmin etmeliydiler.
"Daha ne kadar devam edeceğiz bu saçma oyuna?" Lee'nin dediği ile J-one istediğini almış gibi sırıttı.
"Bilmem, birimiz öldüğü zaman? Belki sen?"
Lee güzel ve bir o kadar da sahte bir kahkaha bahşetti ona. "Gerçekten de beni öldürebileceğini mi zannediyorsun? Bak bu komikti işte! Hadi yapsana?"
Tam o sırada ışıklar kapandı.
Büyük salonda uğultular çoğalırken sahnenin ışığı açıldı. Hwang Felix'in boynuna bıçağı dayamış onlara doğru bakıyordu. "Orospu çocuğu!" Palyaço sinirle ayağa kalkıp karşısındaki adama atakta bulundu. Yüzüne bir yumruk atacağı sırada Lee kusursuz bir şekilde yumruğundan kurtulup bileğini çevirdi. Palyaço bu sefer kafa atmaya çalışınca diğer eliyle saçından tutup başını kaldırdı. Çevirdiği bileği sırtına yaslayıp dizine tekme atarak diz çökmesini sağladı. Ardından cebinden çıkardığı silahı da alnına dayadı.
"J-one? Biraz hızlı yenildin değil mi?" Ardından kahkahası bütün salonu kapladı.
"Piç kurusu..." dedi dişlerini sıkarak. Lee ise sinirle sırtına tekmeyi geçirdi. "Bir daha desene!?" Kan öksüren adamın çenesini tutarak sahnedeki arkadaşına çevirdi.
"Görüyor musun? Kaybettin. Arkadaşın da sen de elimizdesin" dedi. Palyaço güldü. Küçük kıkırdamaları büyük bir kahkahaya dönüşünce Lee silahı alnına daha fazla dayadı. Kafasını biraz çevirerek alnındaki silahın ağzının tam üstüne konumlandırılmasını sağladı.
"Sıksana. Yoksa elimdekiler mi seni bu kadar endişelendiriyor? Kız kardeşine-"
Sözüne devam edeceği sırada Lee silahın başını dudaklarının arasına soktu. "Konuşmaya devam edersen yemin ederim ki sıkacağım." Palyaço ağzındaki silahtan dolayı cevap vermese de göz devirdi ve bileklerini birleştirip elini komutana uzattı.
Bu teslim olduğunun göstergesiydi.
"Hayır! J-one! Buraya boşuna gelmedik! Siktiğimin ellerini indir ve öldür şu adamı!" Hwang sarı saçlının ağzını eliyle kapatıp bıçağı daha da bastırdı. Palyaço ise onu dinlemeden komutanın gözlerine bakmaya devam etti.
"Hwang!"
Duyduğu sesle cebinden çıkardığı şırıngayı Felix'in çıplak koluna batırdı. Felix gözleri kayarak giyerek düşerken palyaço ağzındaki silahı diliyle itmeye çalıştı. Lee gülerek ona baktı ve silahı ağzından çıkardı.
"Seni bayıltmayacağım. Nasıl yenildiğini hatırlamanın istiyorum Han"
"Unutma bir gün hiç beklemediğin bir anda seni öyle bir yeneceğim ki Lee varlığını bile unutacaksın"
Çok iddialisiniz Han bey😜😜
🤍🤍