Görüş açıma giren saray ile gözümden akan yaşa engel olamadım.
Geldiğimizi gören dış kapı muhafızları bizim için kapıyı açmışlardı bile, Hyunjin sol tarafımda at üzerindeydi ve durgun görünüyordu.
Fakat ben onun aksine ölü gibiydim, hiçbir yaşam belirtisi yoktu bedenimde, en nefret ettiğim yere getirilmiştim, her şeyden önemlisi o yoktu, Taehyung yoktu.
Annemin bana vereceği tepki ya da alacağım ceza umrumda bile değildi, tek umursadığım şey Taehyung'tu.
Dış kapıya geldiğimizde sarayın bahçesine girdik, tam o anda iç kapı açıldı, bahçenin ortasında durup hiçbir işe yaramayan süs havuzunun yanından geçerken ağaçları budayarak şekil veren bahçıvanın bana şaşkınlıkla baktığını gördüm, şu an muhtemelen onun gözünde idamdan kaçmış bir suçlu gibiydim.
İç kapıya yaklaştığımız sırada içime tarif edemediğim bir rahatsızlık hissi doldu, aslında daha çok hayal kırıklığı gibiydi, yaşadığımız ve atlattığımız onca zorluğun sonucunda yine buradaydım, kaçtığım yere geri gelmiştim.
İç kapıya yaklaştığımız her bir saniye kalbimde daha da çok ağırlık hissettim. Nefesim daralıyordu, bu saray bana hiç iyi gelmiyordu.
Tüm travmalarımın oluştuğu yere gelmiştim, yine ve yine..
Sonunda kapının önüne geldiğimizde attan indik, Hyunjin hemen yanıma geldi ve elimi tuttu, askerlerden biri, atları götürmek için yanımızdan uzaklaştı, kalan ikisi ise bizimle birlikte iç kapıya yaklaştılar ve sağ tarafta kalan asker kapıyı tıklattı.
Kapıyı açan muhafız beni görünce yutkundu, ardından askere döndü ve "İçeri girin, kraliçe salonda sizleri bekliyor." dedi.
Hyunjin elimi sıkıca tutarken o an hiçbir şeye odaklanamadım, sadece başıma gelecekleri merak ediyordum, yine de başım dikti, yaptıklarımdan pişman değildim, eğer o gün kaçmasaydım Taehyung, Lisa ve Felix ile asla tanışamayacaktım, onları tanıdığım için asla pişman olamazdım.
Salona geldiğimizde annem arkası dönük bir şekilde camdan dışarı bakıyordu, kapı açık olmasına rağmen bizi getiren sağ taraftaki asker kapıyı tıklattı, annem arkasını döndü ve bizi görünce mimik bile oynatmadan sadece kafasıyla, gelin, işareti yaptı, bu beni korkutsa da bunu yüzüme yansıtmadım.
Biz içeri girdikten sonra asker odadan çıktı, fakat o çıktığı gibi odaya Jieun girdi, perişan görünüyordu, hafiften çökmüş gibiydi, koşarak geldiği nefes nefese kalmasından belli oluyordu, beni görünce anında gözleri doldu, hışımla bana koştu ve sıkıca sarıldık, o ağlarken ben ise gözlerimin dolmasına engel olamadım, benden ayrılırken kulağıma "Neden döndün?, neden kaçmadın?" diye sorsa da annem yanımızda olduğu için cevap veremedim.
Jieun hızlıca Hyunjine de sarıldı ve ona "Neredesin sen aptal şey?" diye sordu Hyunjin ise üzgün olan yüzüne rağmen gülümsemeye çalıştı.
İstemsizce annemle göz göze geldiğimizde bakışlarımı kaçırdım, annem ise o kadar ciddi duruyordu ki duygularını anlamak imkansız gibiydi.
"Demek döndün." dedi en sert ses tonuyla, kelimelerin keskinliğini hissettim.
Cevap vermedim, ona kendimi açıklamak zorunda değildim.
"Senin için elimden gelen her şeyi yaptım fakat artık çok geç Jungkook."
Neyi kastettiğini anlamasam da üzerinde durmadım, artık beni yapacaklarıyla korkutamazdı.
Annem dışarıda bizi bekleyen askeri çağırdı, genç adam içeriye girdiğinde annem ona hafiften bağırarak "Taehyung nerede?" diye sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Prince | Taekook
FanficKral olmak istemediği hâlde annesi tarafından zorla tahta çıkartılmaya çalışılan Jeon Jungkook, bir gün saraydan kaçar. Fakat habersiz olduğu bir şey vardır. Annesi peşine ülkedeki en iyi muhafız olan Kim Taehyung'u takmıştır.