6. Bölüm: Parmak Uçlarındaki Kesikler

16 1 1
                                    


Babaannem bir defasında bana "Güç, kalpsizlik demek değildir kızım. Duygusal olmak demek de değildir. Güç, hissettiğin duyguları yönetebilmendir." Demişti. Şaşırmıştım. Bunu nasıl yapacağımı anlamamıştım ancak büyüdükçe anlamıştım ne demek istediğini.

Duygularım parmaklarımın ucundaydı. Onlara şekiller verebilirdim. Küçükken bu çok kolaydı. Parmaklarımın ucundaki duygulara bir sürü şekil verebiliyordum. Bazen yıldızlar, bazen kalpler, bazen hayvanlar, bazense çizgi film karakterleri... Fakat büyüdükçe sıradanlaştı bu şekiller. Basit yuvarlaklardan ibaret oldular.

Fakat artık bazı duyguları parmaklarımın ucunda şekillendiremiyordum. Ellerimden ya da dudaklarımdan kayıp giderlerken onları tutamıyordum.

Yemek yemek için aşağıya indiğimde benim için bir tabak koymadıklarını görmek acıtsa bile gülümseyebiliyordum. Parmaklarımın ucundaki acıyı bir gülümseme şekline getiriyordum. Ama onun yanındayken hızlanan kalbimi şekillendiremiyordum.

"Eğer olur da bir gün, birini gerçekten sevdiğini hissedersen," demişti babaannem. "Onu sakın kaybetme. Su bedenini ayakta tutar, sevgi de ruhunu."

Onu kaybetmek istemiyordum. Yaralarına merhem olmak istiyordum. Ama yanıma çektiğimde zarar görmesinden korkuyordum. Elimde değildi. Hastalıklıymışım gibi hissediyordum.

Balodan geldiğimiz gece kimseyle bir şey konuşmadan kendimi odama kapatmıştım. Güzel bir duş alıp rahatlamış, üzerime pijamalarımı giydiğimde elbiseden kurtulduğum için şükürler etmiştim. Yalnız olmak güzel bir histi. Eskiden beri etrafımda insanların olmasından daha çok severdim yalnızlığı.

Ertesi gün boyunca odamdan çıkmadım. Karnımın acıktığını hissediyordum. Çözdüğüm soruyu yarıda bırakıp oturduğum yerden kalktım. Gözlerim sürekli telefonuma dokunuyordu. Ondan bir mesaj bekliyordum. Balodayken pek iyi sayılmazdı. Neredeyse bir gün olmuştu ve bir şey yazmamıştı.

Onu aramalı mıydım?

Odamdan çıkıp aşağı kata indim merdivenlerden. Ev sessizdi. Yere bastığımda ayağımdaki terliklerin tıkırtısından başka bir ses duyamıyordum. Yavaşça salona girdiğimde masada yemek yiyen annemle babamı gördüm. Sessizlerdi. Gözleri bana döndü.

Sessizce salondan içeri girdim. Yemek masasına ilerleyip boş sandalyelerden birine oturdum. Yanlarına gelmemi umursamadan sessizce yemeklerini yemeye devam ettiler.

"Baba." Dediğimde ikisi de bana döndü. "Alper Bey istediği için böyle bir şey yaptım." Dedim kendimi açıklamak istercesine. "Yapmamam mı gerekiyordu?"

Duraksadı babam. Ağzına bir lokma atıp çiğnedi. Saniyeler akarken bana cevap vermesini bekliyordum. Sonunda başını iki yana salladı.

"Planımıza ters bir şeydi." Dedi ağzından lokmayı yuttuktan sonra. "Ama Alper'in güvenini kazanmak kolay değildir. Yapman gerekeni yaptın. Ayrıca iş arkadaşlarımın çocuklarının arasına girmen de güzel. Sana bu davranışından dolayı kızmayacağım." Dedi düz bir sesle. Gözleri yüzümde değildi. Yemeğine bakıyordu.

Açıkçası kızmaması beni şaşırtmıştı. Basit bir konu olsa bile bana bağırmak için fırsat kollardı. Neden böyle över gibi konuşuyordu? Annem de hiç kafasını kaldırmamış, sessizce yemeğini yemeye devam etmişti.

"İnternetteki fotoğraflarınızı gördün mü bu arada?" diye mırıldandı babam. Kaşlarımı kaldırdım. Başımı iki yana salladım hemen. Telefonunu çıkartıp bir yerlere tıkladıktan sonra önüme bıraktı.

Çok fazla haber sitesi vardı. İsmimi yazdıkları anda kırmızı halıdaki fotoğraflarım çıkıyordu. Her açıdan çekmişlerdi beni. Bu kadar fotoğrafımı görmek tuhaf hissettirmişti. Ayrıca Giray'la dans ederken bir sürü fotoğrafımız vardı. Güzel çekmişlerdi. Güzel fotoğraflar vardı açıkçası. Bir de balonun sonunda Poyraz ve Giray'ın olduğu, üçümüzün fotoğrafı vardı.

VanilyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin