9 Bölüm: Gökyüzünden Düşen Hayaletler

13 1 0
                                    

Küçükken annem kendime bir hobi belirlememi istemişti. Sadece kitap okumayı bırakıp farklı ve asil hobilerle uğraşmamı söylemişti. Aralarından kendime en yakın olan piyanoyu seçmiştim. Bir sürü özel ve fazla pahalı kurslarda eğitim almıştım.

Parmaklarımı dokundurduğum her tuşta çıkan sesin kalbime işlediğini hissediyordum. Henüz çok az bilgim varken bir anda benden bağımsızca hareketlenen parmaklarımla harika müzikler çıkarıyordum ortaya. Parmaklarım sanki yıllardır çalıyormuşçasına gitmesi gereken yere gidiyorlardı. Kulaklarıma dolan müzik ruhuma dokunurken sadece parmaklarımı izliyordum.

Çalmayı öğrendiğim halde başkalarının yanında çalmayı sevmezdim. Evimizdeki piyanoyu hep geceleri çalardım. Ayın acımasız ışıkları tül perdelerden içeri dalıp piyanonun üzerine vururken otururdum onun başına. Geceleri ağlayan, uyuyamayan Vanilya'yı koyardım yanıma da. Çalmaya başladığım anda susup beni dinlerdi. Bazen tüm gece boyunca çalardım. Evin duvarları ses geçirmediğinden kimseyi rahatsız da etmezdim.

O hastaneye yerleştiğinde küçük melodikamı onun yanına götürmüştüm. İstediği zamanlarda ona çalıyordum. Nefesimi üfleyerek parmaklarımı sanki önceki hayatımda ezbere biliyormuş gibi dolaştırırdım tuşlarda.

O gittikten sonra bir daha hiç çalmamıştım. Zaten o dinlemeyi sevdiği için çalıyordum. Dinleyecek kimsem olmadığında çalmamın da bir anlamı kalmamıştı.

Şimdi babamın bunu benden tekrar istemesi bana kendimi garip hissettiriyordu. Üzerimdeki zarif, beyaz, uzun, saten elbiseyle kendimi garip hissediyordum. Birazdan çıkıp herkesin ortasında şarkı söyleyecek olmak daha da yorucuydu.

Sabahın erken saatleriydi. Öğleden sonra hastaneye gidecektik. Aslında şuan okulda olmam ve derslere girmem gerekiyordu. Ama babam yine bir şekilde halletmişti derslerimi. Tüm gece boyunca ders çalıştığımdan başım çok ağrıyordu. Ağzıma iki tane hap atmıştım ama işe yaradığı falan yoktu. Gözlerimin altındaki morluklar için biraz kapatıcı yeterli olmuştu.

Ayağımdaki topuklu ayakkabılarla birkaç adım daha atıp annemin yanına geçtim. Elindeki bardak ve üzerindeki siyah elbiseyle misafirlerin arasında geziyordu.

Şirketin üçüncü kattaki kutlama odasındaydık. Büyük odada herkes bir tarafa dağılmıştı. Aşırı kalabalık olmasa da şirketteki çoğu kişi burada olduğundan yine oldukça fazla kişi vardı. Tanıdığım kimse olmaması da canımı ayrı sıkıyordu. Bildiğim kadarıyla Giray ve Poyraz dersteydi. Lara'nın da işte olduğunu tahmin edebiliyordum. Emir'i bir kere görmüştüm ama sonra ortadan kaybolmuştu.

Sadece bir an önce piyano işini halledip okula gitmek istiyordum. Okulda Giray'la buluşup öğleden sonra beraber Devran'ın yanına gidecektik. Sonra da beraber hastaneye geçecektik. Açıkçası Giray'a olan sonsuz güvenim ve Devran'a olan düşüncelerimle içim rahattı. Bir sorun çıkmayacağına az çok emindim.

O hastanenin bize bir şeyler katacağından da emindim.

Dudaklarımdaki hafif rujla gülümsedim. At kuyruğu yaptığım ve bağladığım yere bağladığım elbiseyle aynı renk beyaz kurdele saçlarımı daha zarif gösteriyordu. Ayağımdaki topuklu ayakkabılar ayağımı acıtsa da çaktırmadım.

"Anne." Masadaki tüm iş kadınların gözleri bana döndü. "Konuşabilir miyiz?"

Annem hemen gülümseyerek başını salladı. "Tabii ki." Diğer kadınlara kısaca göz attı. "Hemen dönerim."

Annemle beraber biraz ileriye yürüdüğümüzde adımlarımı durdurdum. Anneme döndüm. "Ne zaman çıkacağım? Çok sıkıldım." Diye homurdandım sessizce.

VanilyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin