.
.
.
.Herşeyin başlangıcından bir gün önce...
.
.
.
.Siyah spor çantamı sırtlayıp çıkışa yöneldim. Mesaim nihayet bitmişti. Son sekiz saat içerisinde on iki ayrı öğrenciye ders vermiş, haliylede yorulmuştum.
"Çıkıyor musun Barış abi?" Resepsiyonda görevli olan kızın sesiydi bu...
"Çıkıyorum Zeliha hadi Allah'a emanet."
"Ceylan ablaya benden selam söyle..."
"Tamamdır, söylerim."
Zeliha dahil olmak üzere buradaki çoğu kişiden büyüktüm. Oysaki sadece 27 yaşındaydım ama durum buydu. Bu yüzden genellikle "abi" diye çağırılırdım.
Dışarıda yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Caddenin karşısındaki durağa geçmek için koşmak zorundaydım. Son anda yetiştiğim otobüse atlayıp genç şöföre başımla selam verdim. Arka koltuklardan birine geçtim.Saat daha erken olmasına rağmen araç bomboştu.
"Kahretsin." diye mırıldandım. İki dakikada içime kadar ıslanmıştım. Bu yüzden hastaneden önce eve gitmek zorundaydım. Telefonumu çıkardım. Eşime mesaj atmak istiyordum.
Siz:Nasılsın aşkım?
Biraz bekleyip telefonu cebime attım. Hava soğuktu. Ruzgarı çekince burnum hemen kendini salmıştı. Umarım hasta olmazdım.
Telefonumu tekrar çıkardım. Burnumu çekip bildirimlerimi kontrol ettim.
Ceylan :Hastanedeyim aşkım. Ece'nin yanında.
Siz:Gelirken istediğiniz bir şey var mı? Yada evden gelmesi gereken.
Ceylan :Sanırım yok Barış.
Siz:Olursa söyleyin. Zaten yarım saate oradayım.
Ceylan:Bekliyoruz Barış 'ım.
Ceylan benim eşimdi. Yaklaşık bir yıldır evliydik ve geçtiğimiz ay doğum yaptık.
Ece adında, güzeller güzeli bir kızımız olmuştu fakat ne yazık ki henüz taburcu edilemediler.
Çünkü doktorun dediğine göre kızımız çok hastaydı ve bu nedenle Ceylan ve Ece'nin taburcu olması şimdilik uygun değildi.
Bu yüzden hergün derslik, ev ve hastane arasında mekik dokuyordum.
Her ne kadar dışarıya belli etmesemde çok üzülüyordum.Çünkü hastalıktan çok tedavi başımızı ağrıtıyordu. Aslında bize bu hastalığın şimdilik o kadar da risk yaratmadığını, fakat durumun fanalaşması halinde tedavinin gerekli bir hadise olduğunu söylüyorlardı.
Derslikte ders verdiğim küçük kızlarsa, küçük parmaklarıyla, ışıklı tokalarıyla bana hepten Ece' yi hatırlatıyırlardı. Bu da beni dahada üzüyordu.
Buna rağmen,içimde her zaman diri tuttuğum bir umudum da vardı. Çünkü hastalığın şiddetine rağmen kızımız hızla büyüyor, gün be gün gelişiyordu.
İyimser doktorlar bir ihtimal durumun ucuz atlatılabileceğini söylüyor, fakat karamsar realistlerse her an herşeyin olabileceğini savunuyordu.
Bana göreyse hayırı istemek hep en iyisiydi. Ece en az sağlıklı bir bebek kadar hızlı büyüyordu.
Ve tabi ki, hakikat olduğuna iman edilen şeyin, gözle görülür bir dayanağı oldu mu, tüm vesveseler birden gidiverir, kişi kendi iradesiyle kesin bir karara varırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANAL İSTANBUL
Ação"Bir grup paraya muhtaç genç, akıl hastası bir adam ve dev bir arena... Kanal İstanbul'daki arda kalanlar... Suyun altında terk edilmiş bir kent... Yürüyen cesetler ve gizli kameralar..." Barış, gençliğinin baharında, yeni evli, hayatı yerine otu...