Ayrıldığımızda ıslak ceketimi çıkartıp kaloriferin yanındaki koltuğa serdim. O kadar yorgundum ki odada bir hemşirenin olduğunu bile fark edememiştim!Kendimide
Ceylan'ı da hemşire kıza rezil etmiştim. Fakat bunu kafaya takacak değildim. Kim takardı ki!? Sonuçta tüm bu yorgunluğumla uykusuz bir gece geçirecek olan yine bendim.Ceylan, utangaçlıkla hafif bir tebessüm takınmıştı.Büyük ihtimalle kızmıştı fakat öfkeli değildi.
Hemşirede ise durum çok farklı değildi. Başını öne eğmiş, adeta bizden çekinmişti. Ama cidden ne sanıyordu ki!? Önünde küçük bebeğimiz vardı.
Kendimi Ceylan'ın oturduğu berjerin yanındaki koltuğa bıraktım. Hemşire işini hallederken bebeğin başına üşüşmek pekde uygun olmazdı.Aslında bir yandan da şaşkındım. Çünkü ilk günlerden beridir Ece, kendisi gibi hasta bebeklerle aynı odada bakılırdı. Şimdiyse ne diye kızımı bu ufak, tek kişilik odaya geçirmişlerdi!?
Karımın elini tuttum. O, işiyle ilgilenen hemşireyi izliyordu bense onun narin parmaklarını.
"Süslü kadın." dedim kendi kendime..
Bu şartlara rağmen tırnaklarını yaptırmayı başarmıştı. Oda kendini böyle avutuyor olmalıydı...Neredeyse avutulmaya muhtaç hale gelmiştik. Hastane köşelerinde adeta sürünüyorduk! Hele de Ceylan...Ama neyseki durum o kadarda vahim değildi. Birkaç ay daha dayanıp yanımıza kızımızı alacak, tıpkı hayalini kurduğumuz gibi yaşamaya başlayacaktık.
Hemşire odadan çıktığı gibi Ece'nin yanına geçtik. Ceylan, buradaki düzene hakim olduğundan, bebeğin solunum cihazını ve serum borusunu çıkardı. Yavaşça kucaklayıp "pişpişleyerek" bana getirdi.
Kızımı kucaklayıp bağrıma bastım. Bir yandan pişpişliyordum:
"Özledin mi beni..." diye mırıldandım ..."Baban seni çok özledi."
Ceylan yorgun haliyle beşiğin kenarına yaslandı. Bense hala hasret gidermekle meşguldüm.
"Baban sana keman alacak... Çalmayıda öğretecek... Annende oynar artık..."
Karımın yavaşça kıkırdadığını duydum.
"Baban seni parkada götürecek... Salıncakta sallayacak, pamuk şeker alacak..."
Küçük kız o kadar akıllı o kadar usluydu ki... Yanında annesi yada ben oldum mu asla ağlamıyordu. Bünyesinin zayıflığını rağmen gün be gün büyüyordu. Kumral saçlarının hahve perçemleri bile kendini yavaş yavaş gösteriyordu.
Ben Ece'mi tatlı tatlı severken kırklarında bir doktor arkasında aynı hemşireyle aramıza teşrif etmişti. Bizle genellikle bayan doktorlar ilgilenirlerdi. Bu yüzden bu adamın gelişi beni biraz şaşırtmıştı.
Ceylana baktığımda pekte yadırgamışa benzemiyordu. Demek ki bu durum sabahtan böyleydi...
Önce oda, sonra doktor değişikliği...
"Barış Bey siz olmalısınız." dedi elini bana uzatırken.
"Ben Doktor Murat.Sizinle ilgilenmek için bugün görevlendirildim. "
"Memnun oldum." dedim normal bir tonla...Eski doktorlarımıza göre biraz egoist gibiydi.
"Eğer sizin içinde uygunsa ikinizi kendi odamda ağırlamak isterim. "dedi Doktor ve geri çekildi. Ceylan başıyla kapıyı işaret edince adamın peşinden gitmeye başladık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANAL İSTANBUL
Ação"Bir grup paraya muhtaç genç, akıl hastası bir adam ve dev bir arena... Kanal İstanbul'daki arda kalanlar... Suyun altında terk edilmiş bir kent... Yürüyen cesetler ve gizli kameralar..." Barış, gençliğinin baharında, yeni evli, hayatı yerine otu...