3.Bölüm

39 22 4
                                    

Dağlara taşlara haykırmak, bu dev binanın camlarını taşlamak istiyordum. Serhoş gibiydim. Öfkem gözümü kör etmiş ve nerede olduğumu anlamamı bile engellemişti.

Sersem sersem yürüyordum. Gözlerim canlı ışıkları karanlıktan seçmeye başladığında bulunduğum sokağı kavradım. Cezir mahallesi...

Bu sokak, genellikle içkici ve hapçıların bulunduğu tekinsiz bir sokaktır. Eğlence mekanları ve gazinolar vardır ve kumarhaneler, buradan caddeye kadar mahalleyi inletir.

Hala aklım ve iradem ele geçirilmiş gibiydi. Hatta dükkanlarda birine girişim ve haddinden fazla içişim gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçiyordu.

İnsanlar bu derme çatma eylence mekanında adeta coşuyorlardı. Silik ışıkları ve hoparlörden gelen çapaklı sesi boşveriyor, aynı parke taşının üstünde debelenip duruyorlardı.

Bense onları karşıma almış, kenara biryere atılan eski çekyata kendimi bırakmıştım.

Silik ışıklar ve sersem sersem dans eden insanlar kafamın içinde renkli dalgalanmalara dönüşüyorlardı. Kafam yerinde değildi ve ben görme duyumu temelli kaybediyordum.

Yalnız - saat gecenin bilmem kaçı- o haraketli insan topluluğunun içinden bir silüet sıyrılıyor ve bana doğru geliyordu. O yaklaştıkça görme duyum dikkat kesiliyor, o haraketliliği kısmen kavramaya çalışıyordu.

Yaşlı bir kadına benziyordu. Albinoda olabilirdi. Uzun beyaz saçları omuzlarına dökülüyordu. Giyimi ve kuşamıda yerindeydi ve tanrı vergisi bir güzelliğe sahipti. Bu mekandaki herhangi bir erkeği etkileyebilecek kadar bakımlıydı.

Tüm bunlar bir yana, diğer ısrarcı erkekler yerine ona karşı bir alaka göstermeyen beni seçmiş gibiydi. Kayıtsızca geldi ve yanıma oturdu. Bacaklarından birini diğerinin üstüne atmış kollarınıysa oturduğumuz çekyatın arkalığına germişti. Aklımın vermemesine rağmen ona karşı en ufak bir alakam bile yoktu. Aslına bakılacak olursa, kadınında öyle bir niyeti olmadığı aşikardı. Fakat ben gelip giden aklımla bunu kestirebiliyor fakat onun bana karşı gösterdiği bu alakayı, azıcık da olsa sorgulama gereği duymuyordum.

Bana karşı bir alaka göstermeden susuyordu. Arada bir "vay be" diye iç geçirmekten ve bunu tekrar tekrar yinelemekten öteye gitmiyordu.

Ben serhoşken o yeterince ayık görünüyordu.

Ben sızmak üzereykense nihayet sükunetini bozdu ve konuşmaya başladı:

"Neden eylenmek yerine burada oturuyorsunuz bayım?" ilginç bir jargonu vardı. "y" leri bastırarak söylüyor, "r" leriyse vuruluyordu. Hal böyleyken ses tonunun Meryem Üzerli'den bir farkı kalmıyordu. O konuştukça bende serhoş aklımla saçmalıyordum.

"Hadi ama... Sen buna eğlenmek diyorsan dinle;o aptallar gibi oraya çıkıp saf saf tepinmeyeceğim ."

Kadın güldü :

"Onca insanı aptal mı sanıyorsunuz gerçekt-" derken sözünü kestim :

"Sanmıyorum sayın kar kraliçesi, öyle olduğunu biliyorum ve tekrar söylüyorum ;oraya çıkıp küle batmış tavuklar gibi tepinmeyi reddediyorum..."

Kadın tekrar büyük bir kahkaha attı. Alınmışa benzemiyordu ve ve bu anlık samimiyet, ikimizide sohbetin içine çekmişti ve ikimizde bu durumu asla ve asla yadırgamıyorduk.

" Ben sizi dans etmeye zorlamıyorum ki bayım... Hem nereden biliyorsunuz, belkide bu insanlar kafalarını dağıtmak için buradalardır. Kim bilir..?Belki de çok fazla acıları vardır ve burada tepinmek o acılardan kaçmanın bir yoludur..."kadının bu türlü uzun cümlelerini idrak etmekte zorlanıyordum.

KANAL İSTANBUL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin