Çıldırmak üzereydim. Daha nerede olduğumu bile bilmiyorken birde ayağa kalkıp bir çözüm yolu dahi arayamıyordum. Oturduğum yerde kendi kendime istişare ediyordum. Kaçırıldığıma emindim. Keza bu koridoru veya ikide bir gelip giden bu hemşireleri daha önce hiç görmemiştim. Üstüne üstlük hangi doktor hastasını - hastalarını - kollarından yatağa kelepçelerdi ki... Neydik biz? Birer sabıkalı yada tehlikeli akıl hastaları falan mı?İşin acı tarafıysa hala tam olarak bir şeyler anımsayayamıyordum. Üstümü başımı yokladım. Herhangi bir morluk yada yara izi - iğne yeri dışında yara izi-yoktu. Demek ki bu zorlama birşey olamazdı. Ama hayır! Kafama darbe aldığımı biliyordum. Demek ki bahsi geçen ağrı kesiciler üst düzey olmalıydılar.
Tanrım... Bu adam yatağı kırmaktan falan bahsediyordu. Durum şu ki: Ben bu "yatak kırma" işini tek başıma yapamayacağıma göre malum şeyleri kastediyor olamazdı.
Elimle kolumu ovuyordum. Başparmağımla iğne yerini okşadım. "ağrı kesici"...
Demek ki ağrım vardı. "Saatlerce içmişimde soğuk bir yerde sızıp kalmışım gibi bir ağrı..." Sanırım kendimi tekrar içkiye vermiştim. Ve her ne olduysa, ben serhoşken olmuştu.
Şimdiyse asıl kavramaya çalıştığım şey göz önünde olan durumun aksine, göz önünde olmayan ve bilemediğin bir takım olaylardı.
Ben farketmeden birşeyler olmuştu ve hatta olmaya devam ediyordu.
Saatlerce o yatakta uzandığımı hatırlıyorum. Sürekli bir o yana bir bu yana dönmüş, arada bir de o gencin ağzından laf almaya çalışmıştım. Resmen ihtimalleri tüketiyordum.
Aynı soruları delikanlıya tekrar tekrar soruyor, haliyle farklı bir cevap alamıyordum.
O ise sürekli ölümden, uslu durmaktan yada koridor boyunca uzanan güzel kızlardan bahsediyordu.
Kendimle yaptığım iç münakaşamsa her seferinde büyük bir hüsranla sonuçlanıyor ve buna rağmen beni yeni yeni olasılıklar türetmeye zorluyordu.
Tüm bunlarsa çekilmez bir migren olarak bana adeta geri dönüyordu. Hayal meyan hatırladığım son birkaç gün bir yana dursun, neredeyse geçmişe dair her şeyi unutmuş gibiydim.
İçimde hala diri tuttuğum - karım ve kızımın güvende olması - ihtimali söneli çok olmuştu. Buna rağmen güvende olduklarını hissediyordum.
Hele hele onların da bu koridorda bulunma olasılıklarına , ihtimal dahi veremiyordun. Bir bakıma bundan korkuyor,dolayısıyla o ihtimali vermeyi istemiyordum.
Saatler, belkide günler geçmişti... Bilmiyorduk... İkide bir gelip geçenlere bir şeyler sormak istiyor fakat buna cüret edemiyorduk. Korkuyorduk. Artık bendeki ani şok kendini devamlı bir kaygıya bırakmıştı.
* * *
Ben yüreklerimizi hoplatan o siren sesi çalana kadar bu iç kargaşamdan sadece uyuyarak kaçabiliyorum.
Bir aralık içimin geçtiğini hatırlıyorum. Sonra uyanmıştım. Tıpkı afet sirenine benzer tiz bir ses hepimizi fazlasıyla korkutmuştu. Oysaki o hemşire kılıklı görevlilerde en ufak bir heyecan bile yoktu. Demek ki korkulacak birşeyde yoktu.
Siren sesi durdu. Her zamanki gibi yine ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Yanımdaki genç "Kahretsin! Yine ne oldu?!" diye homurdanırken aniden bir flaş patladı ve gözlerimiz kamaştı.
Bu ani ışıltı karşımızdaki duvara monteli bir ekrandan gelmişti. Her yatağın karşısında birer tane bu ekranlardan vardı fakat ben onları daha önce hiç fark etmemiştim. Daha doğrusu, daha önce orada olduklarına ihtimal dahi vermiyordum. Sonradan takılmış olmalılardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANAL İSTANBUL
Acción"Bir grup paraya muhtaç genç, akıl hastası bir adam ve dev bir arena... Kanal İstanbul'daki arda kalanlar... Suyun altında terk edilmiş bir kent... Yürüyen cesetler ve gizli kameralar..." Barış, gençliğinin baharında, yeni evli, hayatı yerine otu...