Lanetler, Kız Kardeşler ve İnfazlar

137 7 2
                                    

"Stratejik! Lord Godwyn beni stratejik buluyormuş! Evlenmek için ne ideal bir özellik!"

Arthur kız kardeşinin odasında, sırtından aşağı süzülen ter damlacıklarına inat, fırtına gibi esip gürlerken Morgana'nın gözlerinde eğlence parıltıları dolaşıyordu.

"Ah, evet! Güzel bir prensesle evlenmek zorunda kalmak... Tanrılar duysun, ne büyük bir trajedi! Yürek dağlayan acını kalbimin derinliklerinde hissediyorum kardeşim!", dedi genç kadın, su yeşili gözlerini devirerek. Ama dudaklarında hınzır bir tebessüm yaşıyordu.

Genç prens kollarını göğsünde kavuşturup kız kardeşine ters ters baktı. Kumaş tenine yapışmamıştı. Henüz.

Kız kardeş... Bu ifade hala kulaklarına bir miktar yabancı gelse de genç kadınla küçük birer haylaz velet oldukları günlerden beri, tıpkı iki kardeş birbirleriyle atışıp ve tıpkı iki kardeş gibi birbirlerini koruduklarından olsa gerek, içi rahattı.

"Ona aşık değilim.". Arthur bir eliyle yüzünü avuçladı, "Tanrılar! Onu tanımıyorum bile!"

Morgana bir leydiye yakışır biçimde oturduğu yatağının üzerinde rahatladı ve ellerinden birini yatağın üzerine koyup dik duruşunun sarsılmasına izin verdi.

"Benim aksime sevgili kardeşim, sen bir prens olarak doğdun. Her zaman bir prenstin ve bir gün kral olacaksın. Elbette evliliğinin politik gerekçelere dayanacağını bilerek yetiştirildin. Şimdi de ne? Görevlerine karşı mı geliyorsun?", kinayeyle ekledi, "Sevgili babamız ne der sonra(!)"

"Neden sana geldiysem?"

İfadenin Morgana'nın yüzünün düşmesine sebep olduğunu görünce, Arthur kendini mahcup hissetti. Göğsünde gevşekten kavuşturulmuş olan kollarını açtı ve birini beline, ötekini de utangaçça ensesine götürürken kendine usulca küfür etti.

"Özür dilerim. Öyle demek istememiştim."

Morgana yalandan bir neşeyle cevap verdi:

"Arthur Pendragon özür diliyor! Tüm Camelot'a haber salınsın! Bu günü her yıl kutlamamız gerek! Tanrıların kutsamasını almış olmayım! Ah, bu lütfu hak edecek ne yaptım acaba!"

Arthur ellerini asık suratıyla ama teslim olmuş bir savaşçının yenilgisiyle kaldırdı:

"Tamam, hak ettim. Durma, devam et."

Morgana'nın keyfi az da olsa yerine gelmişti. Boyası oldukça pahalı olan dudaklarını abartılı bir şekilde sıkıca birbirine bastırıp bir mırıltı çıkardı ve sonra başını sallayıp, "Hayır, bitirmişim!", dedi.

Bunun üzerine genç prens dudaklarını yana büküp –yine de- kendinden emin bir ifadeyle yürüdü ve yatağa, kardeşinin yanına oturdu.

Morgana masanın üzerindeki bardağa uzandı ve bir şeyler mırıldandı. Bardağın içindeki su buza dönüştü ve kadın onu alnına ve boynuna tuttu.

"Hala alışamadın, değil mi? Tüm bu prenses olma durumuna yani?"

Öteki mevzuya alıştığını biliyordu Arthur. Bunu görüyordu.

Morgana içini çekti.

"Doğduğumdan beri bir şeylerin farklı olduğunu biliyordum. Çocukluğumdan beri gördüğüm o kadar rüya gerçeğe dönüştü ki, bunun büyüyle bir ilişkisi olduğunu ve Uther'ın bana olan tüm sevgisine rağmen meydanda, alevlerin içinde yandığımı görebiliyordum. Sonra büyük savaş gerçekleşti ve büyü reformu geldi. Ama inan bana Arthur, bu büyük değişim bile, Uther Pendragon'ın kızı olduğumu öğrenmekten daha şok edici değildi!"

YARAMAZ PAZARLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin