Arthur bu ismi biliyordu. Çocukken Pazarlıkçı'nın hikayeleriyle büyümüştü. Gaius ona hepsini anlatmıştı. Bir ara kabuslarının oldukça renkli bir parçası haline gelmişti.
"Geçen yıldı.", diye anlatmaya başladı Lord Godwyn. Oturtulduğu koltukta, eline tutuşturulan sudan bir yudum aldı ve onu yanda bekleyen hizmetkara teslim etti. Ardından, diğer yanında ayakta bekleyen ve eliyle omzunu sıkan kızına sevgiyle gülümseyerek devam etti:
"Bir tesadüf sonucu biricik kızımın bir değiştirilmiş olduğunu öğrendim."
"Bir ne?"
Babası gibi Arthur da anlamamıştı.
Gaius hemen devreye girdi.
"Sidhe denen küçük mavi yaratıkların işidir. Avalon Gölü'nde yaşadıkları rivayet edilir. Bu dünya ile öbürü arasında bir yerde. Bebekken insan çocuklarının içine bir sidhe yerleştirilir. Yeterli zaman geçince sidheler bedeni tamamen ele geçirirler. Genellikle ölümlü prens ya da prensesleri tercih etmelerinin sebebi, güce olan zaaflarıdır."
Büyü Konseyi de pür dikkat dinliyordu.
Lord Godwyn başıyla onayladı.
"Birkaç büyücüye danıştım, aynılarını söylediler fakat sidhelere bulaşmak istemediler. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kütüphanemde Pazarlıkçı'dan bahseden bir kitap vardı. Şansımı denedim ve onu çağırdım."
Elini uzatıp kızının omzundaki elini tuttu.
"Ne isterse vermeye hazırdım. İstesin, tacımı bile verirdim. Hatta olur da Mercialı şu tüccarın bir benzeri başıma gelir de ödemeyi yapmazsam, krallığımın başına gelecek felaketi bile göze almıştım."
Aglain ve Iseldir oturdukları yerde kıpırdandı. Belli ki neredeyse taptıkları adamla bu adamı, aynı kefeye koyamıyorlardı.
Arthur Mercialı tüccarın hikayesini hatırlıyordu: Pazarlıkçı onu sefaletinden kurtarmış, karşılığında da karısını istemiş, tüccar kabul etmese de karısı, onun başına bir felaket gelmesin diye kabul etmişti. Hikaye bu ya, o günden sonra kadını gören olmamıştı.
"Geldiğinde bütün hazinemi önüne yığdım. Hatta krallığımdaki birkaç güzelliği namlı geç kızın ailesine haber saldım. Sadece gönüllü olan gelsin dedim, üç tanesi gelmeyi kabul etti. Eğer isterse Pazarlıkçı'ya verileceklerini bilerek..."
Biraz daha su istedi ve içti. Bardağı hizmetkara geri vermeden devam etti:
"Ricamı kabul etti. Sidheyi kızımın içinden kovdu ve yok etti. Karşılığında da benden ahşap bir kirmen istedi. Kirmen! Ben tutmuş ona tacımı uzatırken o benden basit bir kirmen istedi!"
"Kirmen?", diye eğilip fısıldadı Arthur Morgana'ya.
Kız kardeşi ona gözlerini devirdi.
"Yün eğirmeye yarayan küçük bir alet. Kolayca da bulunur.", diye açıkladı. Elbette hiç bir tanesi kullanmamıştı. Ama birçok defa köylerde ve alışveriş yaparken şehrin uzak kesimlerinde onları kullanan kadınlara rast gelmişti.
Altın taca karşılık, ağaçtan bir kirmen, diye düşündü Arthur.
"Onu nasıl çağırırız?"
Lord Godwyn irkildi. Konuştuğunda sesi, kesin ve ciddiydi. Uyarıyordu.
"Şunu iyi anlamalısınız: Pazarlıkçı önce istediğiniz iyiliği yapıp yapmayacağını tartar, yapmaya karar verirse de önce ricanızı yerini getirir, sonra karşılığında ne istediğini söyler. Pazarlıkçı'yla pazarlığa oturursanız gözleriniz bağlı bir labirente dalarsınız. Pazarlıkçı'yla pazarlığa oturursanız kazansanız bile mağlupsunuz. Onunla pazarlığa oturursanız ortaya onurunuzu koyarsınız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARAMAZ PAZARLIK
Фэнтези"Onunla pazarlığa oturursanız, ortaya onurunuzu koyarsınız!" Kısacık bir hikaye planlıyorum, hadi bakalım. Keyifli okumalar...