Merak, Arzu ve Pazarlık

118 12 5
                                    

Nick'in yeni dizisi 5 Mart'ta geliyormuş!!! Herkes duysun!!! Marry&George geliyor!!!

Neden sonra Pazarlıkçı'nın sözleri Arthur'un zihninde tekrar yankılandı.

Söylentiler? Hangi konuda?

O sırada arkada bir hareketlenme oldu. Şövalyelerine dur diyebilirdi ama o odada hala sözünün geçmeyeceği bir kişi vardı: Kralın kendisi.

"Bu ne cür-"

Babasının sesini duymasıyla Pazarlıkçı'nın gözlerinde birer altın halenin parlaması peş peşe olmuştu. Dönüp babasına bakmak istiyordu fakat Pazarlıkçı durgun bir sesle, "O koltuktan kalkarsanız, pazarlığı fes etmişsiniz sayarım.", deyince yavaşça koltuğa geri yerleşti ve Gaius'a seslendi. Yaşlı hekim çoktan harekete geçmişti bile.

"Bir çeşit felç halinde.", dedi muayenesini yaparken. "Gözler hareket ediyor, bilinci açık ama vücut kaskatı."

Arthur boğazını temizledi:

"Yaptığınızı geri almanızı rica edebilir miyim? Biliyorum sizi gücendirmemeliydi ama-"

"Gücenmedim.", dedi Pazarlıkçı hiç de dar olmayan omuzlarını silkerek. Üzerindekiler bir tanrıdan ziyade bir hizmetkarın giyeceği türden paçavralardı ve Arthur, içinde bulunduğu duruma rağmen, o paçavraların altında neler saklandığını görmek için arsız ve çok yersiz bir arzu duyuyordu.

Pazarlıkçı ona sırıttı ve bu Arthur'un ürkmesine sebep oldu. Bir an sesli düşünüp düşünmediğini merak etti.

"Giderken düzeltirim.", dedi Pazarlıkçı sırıtmaya devam ederek ve nihayet bir adım geri çekilip doğruldu. Şöyle bir yanına baktı.

"Ah! Ama sizin güzelliğinizi tasvir ederken hakkınızı teslim etmekten çekinmemişler! Leydim!". Morgana'ya dönüp gülümsedi.

Ah... Söylentiler... Nasıl göründüğümle ilgili olanlar...

Kız kardeşi çekingen bir tebessümle karşılık verdi.

Aniden Pazarlıkçı, boynunu uzatıp Arthur'un koltuğunun tepesinden arkaya baktı:

"Senin gibi zalim bir nefesten bu iki bahar meltemi nasıl esti, anlamadım.". İkisine de bir kez daha baktı. Sonra omuzlarını silkti, "Belli ki annelerine çekmişler."

Kral konuşamıyor, hareket edemiyordu. Ama Arthur, öfkesinin gözlerinden taştığına emindi.

Pazarlıkçı umursamadı.

Masanın etrafında dolandı, üç tane kıpkırmızı elmayı ellerine aldı ve onları sırayla havaya atıp döndürmeye başladı. Tıpkı bir soytarı gibi...

"E? Bu bir ziyafet değil mi? Hadi! Başlayın! Benim şerefime, yiyin, için, eğlenin!", dedi havaya atıp atıp tuttuğu elmalardan birini bir soyluya diğerine de halktan birine fırlatırken. İkisi de elmaları havada kaptı. Birbirlerine bir bakış atıp aynı anda kırmızı elmaları ağızlarına götürdüler ve birer ısırık aldılar. Bunlar, ziyafeti başlatan ısırıklardı.

Pazarlıkçı nihayet koltuğuna oturdu.

Gerginlik cismaniydi. Arthur kılcal damarlardan örülü bir örümceğin ağı gibi dokunmuş desenin nabzını hissedebiliyordu ve desen, tüm salona yayılıyordu.

Yanında kız kardeşi, çekingen hamlelerle yemeğe başlamıştı. Diğer soylular da Morgana'yı taklit ediyorlardı. Ama onlarda başka bir şey daha vardı; yüzlerindeki uysal tiksinti.

Diğer yanındaki sıraya döndü.

Yoksul köylüler, çiftçiler ve esnaflar... Sadece demirciyi tanıyordu, Gwen'in babasıydı. Onun dışında da adamla ilgili bildiği tek şey oldukça iyi bir zanaatkar olduğuydu. Adını bile hatırlamıyordu. Masada olmasını Gwen, Morgana'dan rica etmişti. Babasının güzel bir yemek yemesini istiyordu kızcağız. Kötü durumda değillerdi; Gwen sarayda çalışıyordu, babasının işi ise oldukça kıymetliydi. Ama her gece sofraya koyacak yemek alabiliyor olmak, bu gece bu masada gördükleriyle kıyaslanamazdı.

YARAMAZ PAZARLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin