İşler nasıl bir anda bu hale geldi bilmiyordum. Pazar akşamı eve döndükten sonra annem ve Yejin ile yemek yemiştik. Jimin gelince biraz sohbet ettikten sonra yorgun olduğum için erkenden yatmıştım. Sabah kahvaltıda aldığım telefonla evden aceleyle çıkmak zorunda kalmam gerekmişti. Bayan Woo ayağını kırmıştı. Nasıl oldu, ne zaman oldu bilmiyordum. Sormaya vaktim yoktu. Şimdi Bayan Woo'nun evine giderken aklımda olan şey şirketlerde işleri nasıl yürüteceğiydi. Yeni projeler vardı ve Bayan Woo tüm bunlarla yakından ilgileniyordu.
Taksiye verdiğim adrese geldiğimde kendimi korenin zengin semplerinden birinde olan iki katlı bir villanın önünde bulmuştum. Bayan Woo'nun evine ilk kez geliyordum. Bahçesinden geçip kapıyı çaldığımda bir çalışan kapıyı açtı. "Merhaba." diye ona sevecenlikle Selam verdiğimde bir kafa hareketiyle karşılık verdi bana.
Gösterdiği yolla salona girdiğimde Bayan Woo koltuğa oturmuş, ayaklarını uzatmıştı. Sol ayağında dizine kadar çıkmayan ama yakınlarında olan bir alçı vardı. "Geçmiş olsun efendim." diye atıldım hemen.
Bu halde olmasına morali epey bozulmuş olmalıydı. Elindeki çay fincanı sehpaya koydu. "Başıma gelene bak. Bu ne böyle? İğrenç, dökülen bir sıva bacağımı sarıyor. Daha kötü ne olabilirdi?" Kendi kendine hayıflanırken araya gitmek istemedim. "Şirkete gitmem lazım." diye atılınca engel olmak ister gibi ellerimi uzattım.
"Dinlenmeniz lazım. Ayağa kalkamazsınız." diye bir uyarıda bulundum. "Bence işleri evden de yürütebilirsiniz. Bir şeye ihtiyacınız olduğunda ben zaten buradayım. Hemen hallederim."
"Diyorsun..."
Gururla gülümsedim. "Evet. Artık işi de tam olarak öğrendim sayılır. Gözünüz arkada kalmayacak. Merak etmeyin."
Bakışlarındaki kararsızlığı, siniri, küçümsemeyi görüyordum ama tüm bunların Bayan Woo'nun normal hâli olduğunu da bilmiyordum. "Peki." dedi işleri biraz da olsa başka bir kişiye devretmenin yenilgisiyle. "Öyle olsun."
Bayan Woo'nun yanından ayrılıp şirkete geldiğimde neredeyse tüm saatler boyunca onunla iletişimdeydim. Şirkette halletmesi gereken bir şey olduğunda zaten büyük çoğunlukla bunu ben yapıyordum ama o çoğunluk neredeyse tamamına bürününce daha önce deneyimim olmayan şeyler de karşıma çıktı. Mesela daha önce Bayan Woo için iş yemekleri ayarlarken şimdi erteleyebildiğimi erteliyor, süresini uzatamadıklarıma ise gitmem gerekiyordu. Yarın akşam olacak olan iş yemeği için Bayan Woo bana ne konuşmam gerektiğini kısaca anlattı ve benden iyi sonuçlar beklediğini söyledi.
Tamam, mükemmel sosyal bir insan değildim ama yine de az çok iyi bir izlenim bırakabilirim diye düşünüyordum. Şirketten birkaç dakika geç çıktım. Eve geldim. Hala kafamda yarının senaryosu dönüyordu ama burnuma dolan kokuyla aklımdan uçuverdi.
"Anne, milföy!" diye ayakkabılarlarımı çıkarırken bağırdım.
"Hoş geldin." diye karşıladı beni mutfaktan.
"Korkusundan tanıdım." Fırına yaklaştım. "Pişiyorlar mı?"
"Sen elini yüzünü yıkayana kadar çıkarırım."
Annemin yanağına bir öpücük kondurup merdivenlere koştum. Banyodan çıktıktan sonra üzerimi değiştirdim ve annemin açık pembe tabağıma koyduğu sebzeli ve peynirli milföyü açlıkla yemeye başladım. "Bizim patron ayağını kırmış. Tüm işleri ben devraldım. Yarın akşam iş yemeğine gitmem gerekiyor."
"Nasıl güvendi sana?"
"Anne." Tabağıma dökülen bezelyeyi ağzıma attım.
"Koskoca tasarımcı. Yani öyle hemencik her şeyi riske atmaz herhalde." Karşıma sandalye çekip oturdu.