Bayan Woo'nun saat üç çayını hazırlarken Yejun ve aynı kız gurubu yine mutfaktaki masaya kurulmuş şirket hakkında konuşuyorlardı. Dedikodu demek daha doğru olurdu aslında. "Lee Min'in Seo jun gibi bir adamla birlikte olacağını kim tahmin edebilirdi? Bir de hiç çaktırmıyor. Onları öğle yemeğinde bile yan yana görmedim. Demek ki iş çıkışı buluşuyorlarmış."
"Zaten ofiste böyle bir şeye müsaade edileceğini hiç sanmam. Nasıl bir cesaret bu? Kim iş arkadaşıyla çıkar ki? Kafayı mı yedi bunlar?" Yejun söyledikleriyle Kwang Seo'yu destekledi.
Seung Eun'un "Benden duymuş gibi olmayın." dediğini duyduğumda istemsizce kulaklarımı dört açtım. Tamam, dedikodu kötü bir şeydi ama ben de insandım ve eğilimlerim vardı! "Lee Min'in yanında çalışan Woo Jin var ya."
"Hani şu uzun boylu, siyah saçlı olan mı?" diyerek araya girdi Chae Hee.
"Aynen, o." Göz ucuyla baktığımda eliyle yaklaşın işareti yapıyordu. Sonrasında duyduğum fısıltıyla gözlerim resmen yerinden pörtledi, nefesim beklentiyle ciğerlerime geri döndü ve az kalsın elimin altındaki fincanı deviriyordum. "Eş cinselmiş."
"Ondan beklerdim zaten."
Kwang Seo'yu Yejun takip etti. "Otuzunu geçip de hala ilişkisi olmamasından belli. Hem işkolik hem de gey! Böyle bir adama ancak onun gibi olan işkolik bir adam bakabilir."
Duyduklarımla iç dudak etimi kemirirken işim bitmesine rağmen biraz daha kalabilmek için bir bisküvi paketini açıp dolapta bulduğum uygun bir tabağa tek tek koymaya başladım. Ellerimin terlediğini hissederken bunun kötü bir fikir olduğunu anlayıp paketi ters çevirip boşalttıktan sonra çöpe attım ve fincan ve tabağı elime alıp gitmek için kapıya yöneldim. Eş cinsellikten utanmazdım ve çevremdeki insanların bunu bilmesinin iyi olacağını düşündüm hep. Hem onların açısından hem de benim rahatlığım açısından. Fakat şimdi oldukça resmi bir iş yerindeydim ve bu hoş karşılanmayabilirdi. Hatta kesinlikle hoş karşılanmazdı. Kore gibi geleneksel bir toplumda özellikle de şirket açısından kötü bir izlenimdi bu.
Buraya geldiğimde yaptığım şeyleri düşündüm bir süre. İnsanlar anlamamış olmalılardı çünkü pek kimseyle tanışmamıştım. Yine de kapıdan çıkarken Kwang Seo ile göz göze geldiğimde moralim çoktan yerle bir olmuştu.
"Nerede kaldın böyle?" Mahcup bir ifadeyle masasına fincanını bırakırken kusura bakmayın diye mırıldandım. "Bu geç kalmaları azaltman gerekiyor. Böyle olmaz." diye ufak bir fırça attığında saygıyla eğildim. Odadan çıkacağım sırada beni durdurdu. "Jungkook. Eve gitmeden önce yapman gereken bir şey var."
"Dinliyorum."
"Sana verdiğim yeni koleksiyon kataloğunun bir kopyasını Bay Kim'in evinden alman gerekiyor. Normalde tasarımlarıma karışmaz ama kesin olarak üretime geçmeden önce son halleri üzerinde bazen oynamalar yapar. Ona verdiğim kataloğu bugün getirmesi gerekiyordu ama Sae Jo'nun dediğine göre unutmuş. Bay Kim işini erken bitirdiği için de Sae Jo evine dönmüş olmalı. Bu yüzden o kataloğu almak sana düşüyor. Çıkış saatinden önce hatta şimdi çık ve onu bana getir." Hızla söylediği uzun cümlelerini takip etmek beni çok zorluyordu ama ilk günkü gibi pek de bocalamadığımım için mutlu oldum ve kendimle biraz da gurur duydum.
"Ev adresini verebilir misiniz?" diye rica ettiğimde "Roya haber veriyorum. O götürür seni." dedi ve bakışlarımı gördüğünde gözlerini devirdi. "Şoförüm. Hadi şimdi git."
Kendi odama girip çantamı alırken masama koyduğum bisküvilere vedalaşan bir bakış attım. Hafiften acıkmaya başlayan karnımı elimle sıvazladım. Öğle yemeğinde iyi yemiş olabilirdim ama ben çabuk acıkan bir insandım. Birkaç tanesini hızlıca ağzıma tıkıştırdım ve geri kalanları atıştırma işini erteleyip şirketten çıkmak için asansöre bindim. Hemen kapının önünde bekleyen siyah bir aracın önündeki adam sanki tipimden tanımış gibi arka kapıyı açtı ve binmemi işaret etti. Bayan Woo şoföre ne demişti de beni hemencik tanıyabilmişti bilmiyordum ama kendimi bir filmdeki zengin evlat gibi hissederken şaşkınlığımı gizleyip heyecanla arabaya bindim. "Merhaba." diye selam verdiğimde bir kafa selamıyla karşılık verdi bana. Konuşmak ve olabildiğince çok şey sormak istiyordum ama pek konuşkan birisine benzemiyordu ve açıkçası fazla iri cüsseli bir bedeni vardı. İnsanları tipine göre yargılayan biri değildim ama bu kadar korkutucu görünen birine bir şey sormak için epeyce öz güvenli olmak gerekiyordu ve ne yazık ki ben de bir ipin ucunu yakalamadan ağzımı açamazdım.