4 genç, Hyunjin'in kucağındaki Seungmin'i sayarsak 5 genç, bu sefer Changbin'in odasındalardı. Herkes buraya oldukça yabancıydı bu kez. Kimseye tanıdık gelmeyen ortam biraz korkutmuştu gençleri. Sonuçta birbirleri ile ne kadar rahat olsalar da böyle bir konuda birbirlerinden bile biraz çekinirken kendilerine çok da yakın olmayan birine karşı ne yapabilirler çok fikirleri yoktu.
Yine hepsi de zaman kaybetmemenin önemli olduğunu biliyordu artık. Felix cesaretini biraz çıkarmak zorunda kalan kişiydi, sonuçta bir bağ durumu da söz konusuysa diğerlerinde olduğu gibi en kuvvetli bağ, belki o kadar da kuvvetli değildi şimdilik ama, hoşlantılarıydı.
Bu yüzden onu uyandırabileceğini düşünmüş, bir ihtimal vermişti buna. İçten içe de bunu çok istemişti...
Changbin'in yatağına yaklaşıp büzülmüş bedenin suratına baktığında ise çok endişelenmişti. Kaslı beden kendini aşırı derece de kasmış ve yüzü de aşırı derece de sert ve kasılmış duruyordu.
Felix şimdi daha da çekinmişti, gencin kendileri gibi o tuhaf rüyalardan birini gördüğüne emin de olmuştu aynı zamanda.
Changbin'in kasılmış yüzünü pek gördüğünü söyleyemezdi, genç ona dönük olduğu her zaman gülümser şekildeydi. Çok nadir gördüğü bu yüzü de genelde arkadaşlarına ya da bazı şeylere kötü söz edildiğinde, davranıldığında görmüştü.
Bu yüzden rüyasının da kötü olduğunu düşünmeden edememişti, onun kötü hali Felix'i de kötü etkilemişti.
"Felix'i çok seviyorumm!"
"Yah Binnie bağırma! Sonra Eos (Şafak tanrıçası Helios'un kız kardeşidir. Her gün okyanustan kanatlı dört adet atın çektiği arabasıyla Helios'un önünden çıkarak göğe yükselir ve onun yolunu açar. Yıldızları ve rüzgârı onun yarattığı kabul edilir.) rahatsız olup bizi azarlıyor!"
"Eos bile duysun, sen benim her şeyimsin günüm, güneşim!"
"Ah Binnie romantikliğini bir tarafa bırak gün doğdu artık arkadaşlarımızın yanına gidip yeni konsey için hazırlanmalıyız."
"Ah ama ben hala sana doyamadım. Bari bir öpeyim öyle gidelim."
"Olmaz bırakmıyorsun sonra hadi hızlı ol, koş gidelim."
Sevgilisi önünde bıcır bıcır konuşup koşup kaçarken Changbin gülmeden edememişti, onu gerçekten çok seviyordu. Onun peşinden şakadan kızgın davranıp koşarken çok eğleniyordu.
Changbin koşusunu biraz yavaşlatırken ilerde Seungmin ile konuşan sevgilisini izlemeye başlamıştı oldukça tatlı konuşmasına gülümsemeden duramamıştı Changbin.
Lakin hissettiği sarsılma ile dehşete düşmüştü...
Bu sarsıntının normal olmadığının farkındayken sevgilisine doğru koşarken yer ayaklarının altından kayıyordu, sevgilisinin çığlıklarını dinlerken kahroluyordu...
"Changbin! Hey Binnie, nolur aç gözlerini! Hyunjin uyanmaması normal mi hiç kimse böyle olmamıştı. Ben bile çabucak uyanmıştım o neden uyanmıyor!"
"Onu çabucak uyandırmalıyız, sizin gördüğünüz rüyalardan birini görüyor büyük ihtimalle rüyaya hapsolabilir çabucak uyandırın!"
Hyunjin de endişe ile konuşunca Felix daha da endişelenmişti. Hyunjin her şeyin büyülü olduğuna emindi, rüyaları gerçeklerden oluşuyordu onu kavramıştı ancak hapsolmalarının sebebi zihinlerinin büyülerle çatışıyordu bunu fark etmişti. Bu yüzden büyü onları hapsetmeye çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fernweh
FanfictionÖlmemesi gereken birisi ölüm ve yaşam arasında kalsa ne olurdu? Peki gerçekten onlar için ölüm var mıydı? 8 gencin kendini buluşlarının yolu şimdi başlıyordu. Fernweh: Yolculuk Tutkusu