"Öyle yani, Rukiye Hanım." seansı psikoloğundan önce bitirmeye niyetlenen genç adam son bir derin nefes aldı ve istemsizce dışarıdaki manzaraya kitlenen bakışlarını oradan ayırdı. Rukiye Hanım'ın iri kahverengi gözlerine döndüğünde onun da derin bir nefes çektiğini gördü. Evet, seans bitmişti.
"Pekala. Bu hafta burada kalalım. Haftaya görüşürüz o halde," dedi ve genç adamdan onaylama bekleyen ifadesini suratına takındı. Bu hep böyleydi. Çünkü bazen onu görmek istemediğini söyleyip seansları iptal ediyordu. Nedenini öğrenmek istediğinde ise kaba olabiliyordu. Çoğu zaman kibar bir genç olmasına rağmen aynı oranda kalp kırmaktan çekinmeyen bir danışanıydı o. Aslında tüm problem buydu. Zıtlık kelimesi tamamen onu anlatıyordu. Bir psikologun onu dinlerken ellerinin titremesine sebep olacak kadar saldırgan, aynı zamanda günlerce aç kalmış bir aslanı sakinleştirecek kadar uysaldı. Daha fazla kahkaha atmamak için yanaklarınızı ısırmanızı gerektirecek kadar pozitif, tüm gününüzü siyaha boyayacak kadar negatif. Bir gelincik kadar narin, çam ağacı kadar güçlü... Gri nedir bilmez, üstelik ikna olmaz bir adamdı işte. Sınırdaydı o. En çok da bu yüzden endişeleniyordu Rukiye Hanım. Onun ne yapacağını kestiremiyordu.
Açık ama sıcak renkli gözlerini psikoloğuna dikti ve başını hafifçe sallayarak ona istediği onayı vermiş oldu. Rukiye Hanım hafifçe gülümsedi. Eliyle şalının uç kısmını sivrileştirip öne düşen kısımları da tekrardan geriye doğru kibarca savurdu. Bu esnada genç gıcırdayan koltuktan yavaşça kalkıp dizine toplanmış kotunu aşağıya doğru indiriyordu. İyi göründüğünden emin olduğunda kapıya doğru adımladı ve içten içe onu bırakmasından çok korktuğu psikoloğuna gülümsedi. "Görüşürüz, Rukiye Hanım."
Kapıdan çıktığı an adımlarını hızlandırdı. Kafası kazan gibiydi. Çoğu seans çıkışında olduğu gibi... Ama uygulamaya koydukları projeleri için yetişmesi gereken bir danışanı, yani verisi vardı. Son sınıflardı ve bireysel olarak danışan kabul etmek proje kapsamında olsa bile heyecan vericiydi. Onu bekletip kendini değersiz hissetmesini istemezdi. Oldukça az vakti vardı. Hızlı adımlarıyla beraber parmaklarını daldırdığı saçlarını karıştırdı. Belki de danışanı öyle hissetmezdi. Kendini onun yerine koyduğunda gerçekten değersiz hissedeceğine emindi ama herkes böyle hissetmezdi, değil mi? Belki danışanı sadece işi olduğunu ve bu yüzden geciktiğini düşünüp umursamayacaktı bile. Kendisinin aynı durumda ne tepki vereceğini hayal ettiğinde yüzünü buruşturdu. Artık öyle bir psikoloğu olmazdı. Çünkü onun kendisini sevmediğinden ve önemsemediğinden emin olurdu. Derin bir nefes daha çekti ve aylardır konuştukları o konuyu düşünürken az önce odasından çıktığı kadının sesi sanki kulaklarındaydı. Ona gri renginin varlığını hatırlatıyordu. Kesin sonuçlara varmaya gerek olmadığını gözlerinin içine bakarak söylüyordu. Beyninin içinde hareketlenen stres dalgaları kısa süreliğine durdu. Evet, gri vardı. Ama danışanı için grinin olmama ihtimalini göz önünde bulundurmuştu ve hızlı adımlar atan bacaklarını biraz daha hızlandırdı. Yetişecekti. Yetişmeliydi.