Gözlerimi kapının üzerinde yazan isme odakladım. Derin bir nefes aldım. Olmaktan korktuğum yerdeydim. Efe ile bu kadar kaliteli vakit geçirdikten sonra burada olmayı beklemiyordum. İşler istediğim gibi gitmemişti. Onu bırakıp eve dönerken yolda kalp sancılarım başlamıştı. Kalbimin ve beynimin içinde beni kandırmaya hazır biri vardı sanki. İçimden 'Neden? Neden? Neden?' diye haykırırken hızım fazlasıyla artmıştı. Hızım arttıkça 'Yine kendini öldürmek istiyorsun, değil mi?' diyen birinin sesi zihnimde yükseliyordu. O anda bir seçim yapmak zorunda kaldım: Ya gelip burayı dağıtacaktım ya da kendimi dağıtacaktım.
Ahşap kapının önünde bekliyordum. Beton zemin altımda titriyordu sanki. Bana dağılmamı emrediyordu. Ama kendi ayaklarımla gelmiştim buraya, dağılamazdım. 'Seni hiç bırakmayacağım.' sözlerinin sonunun yine terk edilmeme geldiği o senaryoyla karşı karşıyaydım. Başımı yavaşça yere indirip kemikli ellerime baktım. Parmaklarım arasında umutsuzluğun soğuk esintisi vardı.
Ellerimi kapının üzerine bastırıp titremesi hafifleyince, sertçe kapıya vurdum. Ahşap kapının sessizliğini bozan vuruşum olmuştu. Biraz bekledim, ses yoktu. Ardından bu sefer yumruklarımla kapıya vurmaya başladım. Her yumruk, içimdeki öfkenin ve çaresizliğin dışa vurumu gibiydi. Ellerim her darbemle birlikte daha da titriyordu. İçeriden gelen ayak seslerini duyabiliyordum. Kapının arkasında, sessizlik ve endişe birbirine karışmıştı ama kapı hala açılmamıştı. Bu sefer tekmelerimi devreye soktuğumda kapı hızla açıldı.
Beni karşılayan Enes'ti. Onun ev arkadaşıydı. Benim öfkeden yanan gözlerimle karşılaştığında normalde pek ifadeli olmayan suratına şaşkın bir ifade yerleşmişti. Onun şaşkın bakışları, benim içimde tuttuklarımın yalnızca bir yansımasıydı. Enes'i iterek eve girdiğimde, kapı arkamızdan çarpıldı. İçerideki sessizlik, içimdeki gürültüye ters düşüyordu. Adımlarım evin içerisinde hızla ilerlerken "Arda!" diye bağırdım.
"Çık dışarı, siktiğimin piçi!"
Enes şaşkınlığından sıyrılmıştı ve hızlıca Arda'nın odasına doğru adımlar atan bedenime yetişmişti. Kollarını vücuduma sarıp beni durdurmaya çalışırken "Ege, dur!" dedi nefes nefese. Sesinde endişe ve çaresizlik vardı ancak ben durmaya niyetli değildim. Gözlerim, Arda'nın izini sürmeye odaklanmıştı. Her adımımda, o terk edilmişlik hissi yeniden canlanıyordu içimde.
Arda'nın odasının kapısının kulpunu sıkıca tutarken, Enes'in elleri benim ellerime yapıştı ve kulpu tam ters yöne zorlamaya başladı. Sinirle dişlerimi sıkarak "Enes!" diye seslendim. Ardından dirseğimi sertçe karın boşluğuna doğru iterek onun elini kulptan çekmesini sağladım. Enes'in eli hızla karnına gittiğinde, sadece ona değil, bana da yardımcı olmaya çalışan bu adama haksızlık ettiğimi anlamıştım bile. Pişmanlıkla ona dönüp "Enes, karışma lütfen." dedim. Sesimdeki titreme, gözlerimdeki kararlılıkla çatışıyordu.
Tam bu sırada odadan Arda'nın kalın tok sesi yükseldi.
"Enes, bırakabilirsin."
Beklemediğim bir anda, onun soğuk sesini duymak içimi ürpertti. Ancak son kez Enes'e dönüp bakışlarımla ona bir özür sunduktan sonra tereddüt etmeden odasına girdim ve kapıyı sertçe kapattım.
İçeri girdikten sonra, sessizlik odayı sarmıştı. Arda karşımda duruyordu. Yatağının ucuna oturmuş, yorgun ela gözleriyle bana bakıyordu. Ona doğru bir adım attığımda, ayağa kalkıp bana doğru yaklaştı.
Henüz bir hafta önce görüşemediğimiz için adliyenin önüne kamp kurarak utandırdığım bebek gözlerine şimdi acı dolu bir hırsla bakıyordum. Ona doğru bir adım daha attığımda, kafamın içinde küçük bir istişare yaptım ve pişman olmayacağımdan emin olduğumda Arda'nın çenesine sağlam bir yumruk attım.