II🌸

853 118 169
                                    

3000+ kelime... Yorum gelmezse kendimi atacağım










Jimin'den~

Sabahtandır eve girmemiştim. Yumurtaları, sebze ve meyveleri toplamak, ahırı temizlemek derken şimdi de koyunları sayarak ağıl'a yerleştiriyordum.

Tüm bunların hepsini tek başına ben yapardım. Yoongi yardım etmek istese bile annem izin vermezdi. Kardeşimin mahcup oluşunu görmek beni üzüyordu, ama onun da elinden bir şey gelmezdi.

Bu evde çocukların söz hakkı yoktu. Anne ve baba ne derse oydu. Aksi söz konusu olamazdı bile.

"Jimin! Tanrı'nın cezası nerede kaldın?! Gel yemek yap! Baban döndüğünde ne yiyecek?"

Ağıl'ın kapısını sıkıca kilitledikten sonra rahat nefes vermiştim ki, annemin sesini duymam bir olmuştu. Daha bahçedeki işim bitmemişti ki.

Tüm gün hayvan gibi çalışmıştım ben. Evi bile ben temizlemiştim. Yemeği de kendisi yapamaz mıydı? Yorgun şekilde hazırlayacağım o sofrada oturmama izin yoktu dahi. Kendi odamda yerdim tek başına.

Sızlayan bacaklarımla yaşadığım acı farkındalık gözlerimi doldurdu benden bağımsız. Dudaklarımı birbirine bastırdığım sırada görüş açıma giren annem elindeki oklava ile üzerine yürüdüğünde gözyaşlarım akmıştı artık.

"Seni domuz! Tek yaptığın gece gündüz yemek ve yatmak! Manda kadar oldun kaldın başımıza!"

Bağırtısını artık bir çok insan duymuştu. Birisi evinin penceresinden izliyor, birisi çitlerin ötesinden. Ancak birisi çıkıp da beni kurtarmak için adım atmıyordu. Yoongi evde değildi. Taehyung ile pazara gitmiştiler. O olsaydı kurtarırdı beni.

Koca bedenime rağmen kendimi savunmaya gücüm yoktu. Zaten yorulmuştum tüm gün çalışmaktan.

"1 hafta yemek vermeyeyim de gör gününü!"

Oklavayı sert şekilde karnıma vurduğunda artık dayanamamıştım. Onu ittiğim gibi koşarak bahçeyi terk etmiştim hemen. Komşularımız dalga geçerek gülüyordu her zaman olduğu gibi. Alıştığım için aldırmadım. Ardımdan "Kaç yine! Döndüğünde göreceksin gününü!" diye bağıran annemi de.

Kilolu olduğum için koşmak benim için zordu. Hele de tüm gün durmadan çalıştıktan sonra. Yine de değerdi gideceğime yere.

Evden hatırı sayılır kadar uzaklaştıktan sonra yol boyu ağlayarak her zamanki uçuruma gelmiştim denizi izlemek için. Her zamandan fark vardı ama.

Gökyüzü kararmaya çok yakın, deniz ben gelene kadar izleyicisine kavuşmuştu.

Geçen seferki beyefendiydi. Garip bir heyecan içimi sarmıştı anlamsız şekilde. Yanaklarımdaki ıslaklığı gelişi güzel silip ona yaklaştığımda arkasını dönmeden "Sonunda geldiniz" dediğinde gülümsemiştim.

"Merhaba"

Utangaç bir selam vermiş, sonra ondan uzak oturmaya dikkat ederek yere oturmuştum. Anında bana dönmüş anlamaz bakışlarını sürdürürken "Neden uzağa oturdunuz? Rahatsız edecek bir kusurum mu oldu geçen sefer?" diye sormasıyla telaşlanmıştım.

"Hayır, bayım! Sizden kaynaklı değil! Sadece kötü kokuyorum. Tüm gün hayvanların temizliğiyle uğraştım. Rahatsız etmek istemedim"

Yaşıtlarım her zaman parfüm kokardı. Bense hep tezek kokardım ne kadar yıkansam da. Kendimden nefret etmiyor değildim bu yüzden.

"O nasıl laftır? Lütfen böyle şeyler söylemeyiniz"

Onun bu kadar kibar oluşu daha da utandırmıştı beni. Bu kadar zarif beyefendi olursa ben nasıl kalbimi kaptırmazdım.

Pretty Privilege JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin