VII🌸

530 100 100
                                    


Jimin'den~

"Seni gizli evine mi götürdü?! Aman Tanrı'm?! Neden şimdi söylüyorsun?!"

"Asıl sen neden Jungkook ile yemek yediğinizi şimdi söylüyorsun?"

İki kardeş karşılıklı oturmuş şimdiye kadar birbirimize söylemediğimiz şeyleri heyecanla anlatırken yakınmayı da es geçmiyorduk.

Gerçekten de konuşulması gereken şeyler vardı. Herkese rüya gibi gelen Jeon Jungkook ile evlenmek sıradan biri olan bana kısmet olmuştu. Açıkçası ikimizse de hâlâ inanıyor değildik...

Sarı saçlı Omega'm elimi tutmuş, dudaklarını büzerek "Annem izin vermiyor ki iki dakika konuşalım" dediğinde hafifçe başımı sallayarak "Haklısın, unutuverdim" diye mırıldandım.

Annenin bakışları iki gündür daha fenalaşmıştı. Hiç hoş bakmıyordu. Kıskançlık pırıltıları ta öteden belli oluyordu.

Neden böyle davrandığını bilmiyordum. Fakat üzülüyordum işte. Kendimden bağımsız yüzü düştüğünde bunu anında fark eden Yoongi beni neşelendirmek için "Asma yüzünü! Ne de olsa aynı yerde yaşayacağız! Dolayı yolla elti de olduk" dediğinde aslında söylediği şeyin doğruluğu kendisinin de heyecanlanmasına sebep olmuştu.

"O nasıl gülüş öyle?! Pis pis gülme!"

Kaşlarını garip şekilde oynattığı için gözlerim düz çizgi hâlini alacak şekilde gülmüştüm. Utanarak çıkışmıştım tabii ki. İma ettiği şey masum şeyler değil gibiydi çünkü.

Bulutların üzerinde uçuyormuş gibi hisseden kardeşim hayali tınısıyla "Hadi ama ağabey. Yakışıklı iki erkeğin başını bağladık. Biri Majesteleri, biri onun sağ kolu" diye sızlandığında tüm endişemle onun canını acıtmayacak şekilde çekmiştim saçını.

"Ya sussana. Bir duyan olacak, rütbeli diye evlendiğimizi düşünecekler. Halbuki ben bilmiyordum Kral olduğunu. Siz de sevgili olduktan sonra öğrenmiştin rütbeli asker olduğunu"

Zaten parmağıma taktığım yüzük bana büyük sorumluluk hissettiriyordu. Kral olacaktım. Ancak kendimi Jungkook'a yakıştırıyor değildim. Halkın da yakıştırmayacağına emindim. Üstelik onu sırf Kral olduğu için sevdiğimi söyleyeceklerini bildiğimden şimdiden derin üzüntü çekiyordum.

Üzüldüğümü fark eden küçüğüm de fazla üstelemedi. Bir müddet sessizce oturduğumuzda beni mutlu etmek için farklı konu açmaya koyulmuştu Yoongi. Fark etmemem imkansızdı.

"Jimin~ah, kerpetenle ağzından laf alıyorum. Anlatsana, o evde ne yaptınız?"

Ancak açtığı konu pek hoş değildi. Gözlerim anbean büyürken mutluluktan uzaktım. Telaşla "Tanrı aşkına! Bir duyan olacak, yanlış anlayacak. Ne yapabiliriz ki? Üstüm başım tezekti, acıdı herhâlde. Yıkandım, yemek yedik. O kadar" diyerek cümlelerimi sıralamışken kapının sertçe açılmasıyla ikimiz de ne konuştuğumuzu unutmuş, korkuyla yerimizden sıçramıştık.

Görüş açımızdaki kişi anne rolünü pekte beceremeyen o kişiydi. Yoongi gözlerini devirmekten çekinmedi. Ben de gözlerimi kaçırmaktan.

Nefret dolu bakışlara alışsam da bir yerlerde incitiyordu. Çünkü en küçüklüğümden bu yana annem yerine koyduğum kadın bir yere kadar babam olan kişinin eşi, kardeşlerimin annesiydi.

O adam artık babam değildi. Kadın da annem değildi. Sahiplik eki ikisinden de silinmişti. Biri baba, biri anneydi artık.

Kadının gözlerdeki nefret öylesine derindi ki. Sıcak yaz ayında üşümeden edememiştim.

Pretty Privilege JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin