Son koliyi de açıp içindeki ufak tefek eşyaları yerlerine yerleştirdiğim de derin bir nefes aldım.
Yerde boş duran karton kutuyu diğerlerinin yanına atmak için eğilip yerden aldım.
Kapıyı açıp dışarıya çıktığımda temiz havayı içime çekip yüzümü gökyüzüne kaldırdım.
Öğlen saatlerinde olmamıza rağmen kapalı ve kasvet kokan hava bana huzurlu hissettirmişti.
Oldum olası açık ve bahar gibi olan havalardan hoşlanmadığım için zaten yılın yaklaşık her gününü yağışlı ve kapalı olduğu bu ülkeye taşınmıştım.
Yüzüme güzel bir gülümseme yerleştirdiğimde evimin hemen karşında duran ve taşındığım için benim karton kutularımla dolu olan çöp konteynerına doğru yürümeye başladım.
Yemyeşil ve parlak çimlerin süslediği güzel bahçemde, çimlerin arasına yapılmış taş yolda yürüyüp demir kapımı açtım.
Kapımın eşiğinden geçip elimdeki kutuyu diğerlerinin yanına attığımda sıralı olarak düzgün ve nizam içinde dizilmiş olan evlerin olduğu sokakta gözlerimi gezdirdim.
Sokakta kimsenin olmamasının verdiği rahatlıkla kollarımı iki yana açıp, gözlerimi kapatıp yüzümü gökyüzüne çevirdim. Kendi etrafımda dönmeye başladığımda yüzüme değen bir iki damla ıslaklıkla minik bir gülüş bıraktım rüzgarın yalayıp geçtiği bomboş sokağa.
Hayatımda verdiğim en doğru karar bu ülkeye taşınmaktı gerçekten.
Yağmur hızını biraz daha arttırdığında hasta olmamak için eğlencemi burada sonlandırdım.
Evime doğru yürüyüp demir kapımdan geçip kapattım.
İçeriye girdiğimde ev kapımı arkadan iki defa kilitledim.
Gözlerimi iki katlı güzel evimde gezdirdiğimde gülümsedim, iyi iş çıkartmıştım.
Mutfağa gidip kahve demlemeye başladığımda yüksek sesli bir gök gürültüsü havası kapalı bu şehri bir saniyeden daha kısa süreliğine aydınlığa çevirmişti.
Evimin amerikan mutfağından, bahçeye ve sokağa bakan boydan boya camlarından hali hazırda iyice hızlanmış yağmuru izliyordum.
O sırada makinadan gelen sesle gözlerimi camdan çekip arkamı döndüm.
Bardakları özenle yerleştirdiğim dolaptan bir tane kupa alıp demlediğim kahvemden içine içebileceğim kadar koydum.
Kupayı avuç içlerimle sarıp üzerinde mis gibi kokan dumanı olan kahvemi de alıp tekrar cam kenarında ki koltuğuma geçip oturdum.
Kenarda duran televizyon kumandasını alıp güç düğmesine bastım.
Taşınma telaşından dolayı birkaç gündür izleyemediğim dizimi açıp kaldığım yerden tekrar başlattım.
Heyecanla bağdaş kurup geriye yaslanıp dizimi izlemeye başladım.
Kaç saattir bu şekilde oturduğumu bilmiyordum ama dizimin bölümleri bitmek üzereydi.
Televizyonda oynamaya devam eden diziyi kapatıp güzel bir müzik açtım.
Kollarımı yukarı doğru kaldırıp esnedim.
Vücudum biraz olsun oturmanın verdiği mayışıklıktan çıktığında kalkıp mutfağa doğru yürümeye başladım, acıkmıştım.
Buzdolabımın kapağını açtığımda şöyle bir baştan sona göz gezdirdim.
İçinden birkaç parça bir şey çıkartıp hazırlamaya başladım.
Hazırladıklarımı pişmeleri için ocağa koyup ellerimi yıkadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şarap Kokulu Kan
FantasíaGözleri bir anda kan kırmızısına bulandı. Anlamsızlığın hüküm sürdüğü bakışlarım göz bebeklerini bulduğunda sanki bulunduğumuz ortamdaki tüm sesler kesildi. Boynumda hissettiğim derin bir nefes almayla korkudan sıçradım. Nasıl gelebilmişti bu kada...