Gün 3: Serçenin Serçe Parmağı
Rüya görüp görmediğini hatırlamıyordu. Sadece başından her şeyi savmak isteyerek uyandı. Yine yapmam gereken bir sürü şey var diye düşündü. Alarmı çalmadan kapattı ve masasına doğru yöneldi. Ayna da ne kadar uykusuz gözüküyordu. Dudağında uçuk çıkmıştı. Garajdan sesler duydu, bir adam öfkeli bir şekilde telefonla konuşuyordu. Karşısındaki kişiye üstünlük taslama ve farkındalığın farkına varamama, kendine yeterli gelememe, dahası önemli bir adam olma. Adamın konuşmasını dinleyecek değildi. Ama merak ediyordu. Bir şeylere karşı merak duymak onu heyecanlandırıyordu. Genelde fizik ve matematik derslerinde heyecanlanır, biyoloji kafasını karıştırır, edebiyat dersini sıkıcı bulur ve bir görev verildiği zaman kaçmaya çalışırdı. Yoksa çok düşünür, uyuyamaz, uyusa bile rüyasında olayların gidiş ihtimalini düşünürdü. Önemli olanın düşünmek değil de düşündüklerini düşündüğü gibi davranışa aktarmaktı. Aleki günün büyük bir kısmını masasına oturup hiçbir şey yapmayarak geçirirdi. Odasından uzaklaşmak onun için ölüm demekti. Odasında ihtiyacı olan her şey vardı: Kitapları, defterleri, çöpleri ve yatağı. Tüm eşyalarına çok önem verirdi, özenle her hafta belli bir saatte rafın tozunu alırdı. Ama bu hafta canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Boşluktaydı. Siniri bozuldu. Beynine giden sinir iletileri ışık hızından hızlıydı fakat ses dalgalarından yavaştı. Yani karşısında biri ona bağıracak olursa hiçbir şey hissetmezdi ama biri onun düşünme seansını bozarsa karşısındakini fena yapardı. Sinirine gidense kızılmamaktı aslında. Yanlış bir şey yaptıysa düzeltmesi için uyarıda bulunabilirlerdi, her şeyi niye kendisi düşünmek zorundaydı ki? Hafta sonuna sinirli başladığı zaman daha çok sinirleniyordu.
Sonunu tahmin etmekte zorlanacağı bir film izledi. Bu tür filmlere 'plot twist' deniyordu. Sonunda katil veya şüpheli kişi masum çıkıyordu ve olayları idrak etmek için düşünmen gerekiyordu. Aleki sonunu az da olsa ilk dakikalarda tahmin etmeye alışmıştı ama canı sıkılmıyordu. İzlediği filmler sanki onu içine içine çekiyordu. Şaşırdığını göstermek için eliyle ağzını kapatırdı. Zevk alıyordu zorlanmaktan. İzlediği filmde ikiz kardeşlerin uzun zamandır görmedikleri annelerine ziyaretini anlatılıyordu. Filmdeki ışıklandırma güzel yapılmıştı. Ters köşe biraz geç ama kaybolan bir vakitte verilmişti. Film hakkındaki yorumları okudu. Kendisi de bir değerlendirme yapmıştı ve yapılan yorumla kendi yorumlarını karşılaştırdı. Kendini ezik ve işe yaramaz hissetti. Yeteri kadar yeterliliğe yetemiyordu. Yetersiz ve çaresiz hissetti kendisini. Serçenin olmayan serçe parmağı gibi.
Sabah yaptığı makyajı çıkarmak için lavaboya doğru gidiyordu, fakat karanlıkta onu bekleyen ses dalgaları vardı. Sabah da bir adam bağırıp çağırıyordu. Kapı deliğinden binada yayılan hafif sarı ışıkla gördüklerini izledi. Birkaç adam üst kattaki komşularıyla konuşuyordu. Artık o gözdü, sadece görüyordu ve düşünmekten yoksundu. "Gördüklerim bir anlam ifade etmiyor ama görmekten kendimi alıkoyamıyorum." Başkalarının düşüncesinden kaçmak istedi kendi düşüncelerine doğru. Kendi düşüncelerinden korktu fakat kaçtığı yere geri gidemezdi. Kendi düşüncelerine kaçtığı gibi iki adam koşarak merdivenlerden iniyorlardı. İnerken bir adamla göz göze geldi. Kapı deliğinden dışarı bakan bir göz ve dışardan içerinin gözlerine bakan göz. Dışarı bakan görüyordu, içeri bakamıyordu, içeriye bakan dışardaydı. Aleki geri çekildi, artık göz değildi, artık kendisiydi ve düşünebilirdi. Aleki bir göz olarak değil de kendisi olarak kapı deliğine yaslandı. Adamların ayak sesleri uzaklaşmıştı. Karanlıkta yalnız kaldı. Yapmaması gereken tek şeyi yaptı. Tüm düşüncelerine inat olsun diye, serçenin serçe parmağı olmak istemediği için yaptı. Kapıyı açtı. İki çift göz içerden açılan kapıya dışardan şaşkınlıkla baktı. "Bu saatte ne yapıyorsunuz?" Susturuldu. Saçları seyrek olan ve diğer adama göre daha üst rütbeli olan adam parmağını ağzına götürerek 'sus' yaptı. Karşısındaki kimdi ki ona emir veriyordu. Ellerini iki yana y eksenine göre simetrik bir şekilde açıp kaşlarını çattı 'neden' demek istedi. İleti gönderildi. Alıcı iletiyi reddetti.
-Selim git kıza bak sorunu neymiş?
-Tamam abi.
-Benim bir sorunum yok, sizin bir sorununuz olmalı.
Şımarık küçük bir kız gibi davrandı. Yaptığı eylemlere bir anlam veremiyordu. Babası içerden geldi, dışarı çıktı. Aleki içerde kaldı. Bahçe ve kafes arasında bir fark yoktu. Aleki bir kenara fırlatılmıştı. Fırlatılabilirdi zaten kimin umurundaydı. Babası polislerle konuştu. Aleki gördüklerini anlatmadı, konuşmadı; sustu kaldı, başını salladı. Pembe bir kalem ya da serçenin olmayan serçe parmağı değildi. Şu an gerçekleşenlerden kaçmak istedi fakat kaçamazdı. Kaçacak bir yeri yoktu. Kimse onu istemiyordu. Bildiği, gördüğü, hissettiği, duyduğu her şeyi anlatmak istedi Selim'e. Ama Selim kimdi ki. Niçin onu dinleyecekti. Aleki bir şey diyecekmiş gibi ağzını açtı ama tüm bildiklerini kuzgunun ona yüzüğü yut dediği gibi yuttu. Başını salladı, dışarıya adım atacakken içeriye geçti. Durumu toparladı, kimseye bir şey çaktırmadı. Odasına giderken yüzündeki makyajı silmeyi de unutmadı. Üşümüş ve üzülmüştü. Kahvaltıdan sonra hayvanat bahçesine gitmeye karar verdi. İnsanlar maymundan farklı değildi nasıl olsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aleki
Fiction généraleBir roman bir hayat değildir. Bir romanın içine sıkışmış gerçek bir benlik var olabilir mi? Kitabın karakteri, yazarın izni olmadan kendine bir kader yazabilir mi? Aleki küçük şeylere büyük anlamlar yüklemeyi seven akıllı bir kızdır. İnsanlarla ile...