Yaşlıların yıllardır çıkmadıkları, gençlerin doğup büyüdükleri mahallede iki aile vardı, zamanla büyüklerin araya girmesiyle bu anlaşmazlık yerini sessiz bir barışa bırakmıştı.
Birbirlerini gördüklerinde kafalarını çevirir, diğer mahalle sakinlerinin aksine birbirleriyle asla konuşmazlardı. Ne yakın olurlardı ne de somut bir düşmanlık sunarlardı insanlara.
Bu olay, iki çocuğun doğumuna kadar sürmüştü. Yiğit ve Cihan'ın arasında bir yaş varken, ikisi de mahallede büyümüşlerdi. Gerek ailenin dondurmaları, gerekse birbirlerinden haz etmemeleri yüzünden küçüklükten başlamışlardı dalaşa.
İlk zamanlar top oynarken birbirlerini itip çamura atmışlardı.
Okula başladıktan sonra okul bahçesinde devam etmişlerdi dövüşe. Öğretmenler yaka silker olmuştu ikisinden.
Büyüdükçe bu kavgalar ciddileşmiş, mahalleye sıçramıştı.
Mahalleli birinden birinin gitmesini, artık yaşadıkları yerin sessiz sakin günlerine dönmesini isterken ikisi de mahalleden asla ayrılmamıştı. Üniversiteyi ikisi de kazanamamış, bu duruma ailelerinden çok mahalleli üzülmüştü.
Önce Yiğit gitmişti askere, insanlar aylarca kafalarını dinleyeceğini düşünürken kendi taraflarını seçen gençler kavga etmeye devam etmişti. Cihan mahallede üstünlük kurmuş, keyfine göre takılır olmuştu.
Yiğit gelene kadar, o geldiğinde eski kavgalarını özler olmuştu insanlar. Silahların ortaya çıkıp, birbirlerini öldürmeye teşebbüs ettiklerini gördüklerinde.
İki genç ailelerinin baskısı, üzerine edilen yeminleri, feryatları olmasaydı çoktan birbirlerini öldürmüş olurlardı.
Belki de Cihan'ın askere gitmeden önceki kavgasında ortaya mahallenin en yaşlı, sözü dinlenen dedesi araya girip ayırmasaydı ikisinden biri toprağın altında olurdu.
Şimdi ise mahallede bir kargaşa vardı.
Yiğit kahvehanede otururken gözlerini çarprazda duran üç katlı binanın önüne dikti. O piçin iki kız kardeşi, kuzenleri kapının önünde heyecanla bekliyorlardı. Hepsinin gözleri dolu doluydu, onu almaya giden arabaların gelmesini bekliyorlardı.
Tesbihini çevirip çatık kaşlarıyla bakmaya devam ederken, onun kız kardeşiyle göz göze geldi. Kendisinden küçük olan kız bakmasından, burada olmasından rahatsız olmuş gibi duruyordu. Eşarbıyla ağzını kapatıp kafasını yana çevirdi ve kuzenine bir şeyler söyledi.
Yiğit hiç umursamadan masanın üzerinde duran çayından bir yudum aldı, kahvede hep Cihan itinin oturduğu köşeye iyice yayıldı. Amacı, gelir gelmez ona mahallede kimin sözünün geçtiğini göstermek istemesiydi.
"Yiğit, oğlum işler nasıl gidiyor?" kendisine seslenen kişiye kafasını ağır ağır çevirdi, emekli öğretmen Hasan amca merhametli suratıyla yüzüne bakıyordu.
"Çok şükür amca, idare ediyoruz."
"Allah iyilik versin oğlum."
Hasan amca oturduğu köşeye kısaca baktı, endişeli duruyordu. Gelir gelmez kavga çıkacağını anlamış olmalıydı.
O askere gittiğinden beri burada oturuyordu, aynı kendisi askere gittiğinde onun yaptığı gibi. Ama tek fark, o şimdi buradan asla kalkmayacaktı.
"Selamün aleyküm." arkadaşları teker teker kahvehaneye geliyordu, hemen yanına geçen çocukluk arkadaşına kafasıyla selam verdi.
"Aleyküm selam." dedi kahvehanedeki herkes.
Herkes yerini almıştı, sanki bir sinema filmi başlamak üzereydi. Özellikle bakış açılarını kendisi ve onun evinin önünü net görecek şekilde ayarlamıştı millet. Olabilecek kavgayı izlemek için.
Çoğu kişi ise balkonda oturuyordu, hep böyleydi. Biri askere, üniversiteye gitsin tüm mahalle dışarı çıkar izler ve uğurlardı.
Çayından bir yudum daha aldığı sırada evin önündeki kızların heyecanlı seslerini duydu, o sırada fark etti mahalleye giriş yapan arabayı. Arka arkaya gelen üç arabada uzun zamandır görmediği düşmanının olduğunu bildiği için tiksintiyle yüzünü buruşturmadan edemedi.
Arabalar arka arkaya durdu, ilk çıkan Cihan'ın babasıydı. Yüzünde mutluluğa dair hiçbir iz yoktu, sanki tedirgin ve mutsuzdu.
Gülmeden edemedi, babası bile geldiğine sevinmemişti demek ki.
Daha sonra amcaları, enişteleri araçtan indi. Birkaç kere kavga ettiği eniştesi kendisine kısaca baktı, o da hoşlanmamıştı kendisinin burada olmasından. Umursamazca sert bakışlarla yüzüne bakmaya devam etti.
O sırada mahallenin tarafsız gençleri heyecanla oraya gittiler, örnek aldıkları Cihan abilerini görmek için. Ona ne kadar saygı duyuyorlarsa, kendisine de aynı şekilde saygı duyuyordu bu gençler.
O sırada arka kapı açıldı, annesi çıktı. Gözleri kıpkırmızı bir halde. Telaşlı bir şekilde aracın arkasından dolanıp diğer tarafa geçti. Türbanlı kadın diğer kapının açılmasıyla belini hafifçe eğdi.
Yiğit'in kaşları çatıldı, bu piç neden çıkmıyordu?
Eniştesi ve babası kapıya yaklaştı, saniyeler sonra ise uzunca boyuyla o çıktı arabadan.
Arkadan gördüğü bedenin düşük omuzları dikkatini çekti, beyaz bir gömlek giymişti. Annesi kolundan tutuyordu.
Yiğit kaşlarını daha çok çattı.
Cihan, kafasını yana çevirdi gürültülü kalabalığa baktı. Ardından tedirgin, korku dolu bakışlarıyla omzunun üstünden geriye baktı.
O an Yiğit'in kaşları eski halini alıp, yavaşça havaya kalktı. Dudakları aralandı.
Askere giderken çenesini dikleştiren, sürekli sert bakışlarıyla dikkat çeken Cihan değildi sanki bu.
Cihan gürültüden rahatsız olmuş gibi yüzünü buruşturdu, korku dolu rahatsız bakışlarını son kez etrafına çevirdi. O sırada saniyelik olarak göz göze geldiler. Beklediği tepkiyi vermeyen adam bitkin bir şekilde etrafına bakınıp önüne döndü. Annesi oğlunu zorla yürütmeye başladı.
"Nolmuş lan buna?" dedi yanındaki arkadaşı Sezer.
Cihan her an düşecek gibi yalpalayarak yürümeye başladı, aşırı pejmürde bir hali vardı.
"Abi," biri heyecanla gelip konuştuğunda şaşkın gözlerini düşmanından alamadı. "Duydunuz mu?"
Kafasını çevirip mahallenin gencine baktı, gözleri iri iri açılmıştı.
"Neyi?" dedi Sezer.
"Cihan abi, askerde kafayı yemiş. Pusuya düştü haberi gelmişti hatırlıyor musunuz? Gizlemiş ailesi, orada bir şeyler olmuş."
Yiğit afallayarak karşısındaki gence baktı.
"Delirmiş." diye tamamladı çocuk.
Afallayan bakışlarını evlerinin kapısından giren adama çevirdi.
Kendisiyle dikleşen, kavgacı düşmanının, perişan halini içeri girene kadar izledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MECZUP
Teen FictionMahallede düşmanının askerden dönmesini bekleyen Yiğit, hiç beklemediği bir şeyle karşılaşır.