Dükkanın önünde son sigaramı içerken daha müşteri gelmeyeceğini bildiğimden rahattım, mahallenin biraz aşağısında borçlarla açtığım beyaz eşya dükkanına bu saatlerde kimse gelmezdi.
Borçlarla açıp, zamanla kendimi geliştirerek oldukça iyi kazançlar elde etmişim. E tabi gönülde bu dükkan açmak yerine polis olmak vardı ama siktiğimin sınavını halledememiştim. Üstüne de fazla düşme gereği duymamıştım.
"Abi ben çıkıyorum." Efe'nin sesi geldiğinde kafamı çevirip boyu benden kısa, on dokuz yaşındaki çocuğa baktım. Mahallenin yetim çocuğuydu, burada yardımcıya ihtiyacım olmamasına rağmen eli başka iş tutmuyor diye yanıma almıştım.
Taşıma işlerine zaten benim arkadaşlar baktığı için başka elemana da ihtiyaç duymuyordum ama Efe geldiğinde anlamıştım temizlik işlerini zaten ben yapamazmışım. Her sabah kız kardeşimi buraya sürükleyip paspas attırmaktansa yardıma ihtiyacı olan birine parasıyla yaptırmak daha iyiydi.
"Tamamdır aslan, iyi akşamlar."
"İyi akşamlar abi," dedi ama gitmeye meyillenmedi, çekimser bakışları yüzüme değdi. Bir şey soracağını anlayıp göz kırptım ne var anlamında. "Abi yav dün Cihan abinin o hali neydi?"
Belli, dedikodu yapmaya çalışıyordu.
"Sence bunu benim bilme imkanım var mı Efe?" dedim, aslında en çok benim vardı çünkü düşman olduğumuz için kötü haberlerini hep bana verirlerdi keyiflenmem için.
"Haklısın abi." dedi Efe ve sinirleneceğimi anlayarak kafa selamı verip yanımdan geçip gitti. Arkasından bakarken sigaramdan bir duman daha çekip içeri girdim.
Cihan'ın bu hali dünden beri herkesin dilindeydi, mahalle çalkalanıyordu ama onun ailesinden kimse çıkıp adam akıllı bir şey söylemiyordu, gizlemeye çalışıyorlardı belliydi. Hatta yapabilseler mahalleye bile getirmezlerdi onu bu halde.
İçeriden eşyalarımı alırken dünden beri kendimi sorguladığım gibi yine yüreğimi yokladım.
Onu öyle görünce sevinmiş miydim?
Sevinseydim eğer şimdi Efe bana bu soruyu sorduğunda gülerek cevap verip alaya alırdım. Kendime sinirlendim, o hâlâ benim düşmanımdı. Ben o duruma gelseydim muhtemelen deli deli diye arkamdan dolandırdı, benim bu yaptığım saçmalıktan öte bir şey değildi.
Hele ki eve gittiğimde annem ve babamın alayla konuştuklarını görünce içten içe rahatsız olmak canımı sıkmıştı.
Ulan aptal Yiğit, bu adam eğer engelleyen kimse olmasa seni gerek bıçakla gerek silahla paramparça edecek öldürecekti.
Sen eğer uygun bir yer bulsan kafasını kesip gebertecek kadar kinlenmiştin. Nedir şimdi bu yaptığın?
Kafamı iki yana sallayıp dükkandan çıktım, kinimi diri tutmam gerekiyordu. Dükkanın kepenklerini indirip, köceği taktıktan sonra vücudumu doğrulttum. Kararmaya meyilli havada mahalleye doğru yürümeye başladım.
Bir elim cebimde, diğeri hemen bacağımın yanında tesbihle dururken rahat bir tavırla beş dakika kadar sonra mahalleye girdim. Her zamanki gibi kalabalık ve gürültülüydü.
Yanından geçtiğim her insan kafasıyla selam verirken aynı şekilde karşılık verdim. Hepsi benimle konuşmaya meylediyordu ama kafamı hızla çeviriyordum. Sorgulamaya düşmüşken insanlara da bunu yansıtamazdım. Kendim bile ne olduğunu bilmiyordum.
Kahvenin olduğu köşeye geldiğimde dışarıdaki masada oturan adamlara ve Sezer'e tesbihli elimi kaldırıp selam verdim.
"Hayırlı akşamlar."
"Hayırlı akşamlar..." diye tekrarladılar hep bir ağızdan. Sezer sigarasını içerken kafasıyla yan tarafına gösterdi. "Geliyor musun akşama maç var."
"Hele bir eve gidip yemek yiyeyim, gelirim."
Cümlemin sonuna eşlik eden bağırışla kaşlarım çatıldı, kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. Cihan'ın annesinin sesiydi, onun adını sesleniyordu. Etrafta yoktu, saniyeler içinde dış kapısı açıldı binanın. Bu sefer annesinin sesini daha da net duydum.
"Cihan!" korku ve endişeyle bağırıyordu.
O sırada Cihan hızla dışarı çıktı, üzerinde beyaz tişört altında gri bir eşofman vardı. İkisi de biraz bol gelmişti kendisine.
Kolunu yukarı doğru oynatarak, korku ve öfkeyle harmanlanmış yüz ifadesiyle dışarı çıktı. Kaşları çatıktı, bir şeyler mırıldanıyordu. Hızlı hızlı yürüyordu, benim olduğum tarafa gözleri yerde kafası eğik şekilde yürüyordu.
"Cihan oğlum."
Babası ve annesi, arkalarından da kız kardeşleri ve kuzenleri ev haliyle çıkmışlardı.
Cihan yaklaşırken onun bu halini çatık kaşlarımla izliyordum.
"Gel buraya!" babası sert sesiyle bağırdığında yanımdan geçip gidecek olan, hızlı hızlı yürüyen çocuk korkuyla kasıldı. Ağzından korku dolu bir inleme çıktı.
Ve beni şaşırtacak o hareketi yaptı.
Aniden arkama sığındı, kolumdan tutup arkamda saklanmaya çalıştı.
Afallayarak bir ona bir de kolumdaki eline bakıyordum. Sıkı sıkı tutuyordu, kafasını sırtıma doğru eğmişti.
Kim olduğumu bile bilmiyordu, yüzüme bakmamıştı.
"Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır." diye sayıklıyordu korkuyla.
Ne yapacağımı bilemeyerek öylece dururken babası büyük bir öfkeyle yanımıza yaklaştı, öfkesi benden dolayıydı. Muhtemelen çocuğunu bu halde gördüğüm içindi.
Hızla yanıma gelip arkama sığınan Cihan'ı kolundan tutup kendine çekmeye çalıştı ama tabi ki uzun boylu iri adamı yerinden oynatmak biraz zor olmuştu. Cihan'ı kendine çektiğinde şaşkınca bakmaya devam ediyordum, eli hâlâ kolumun üzerindeydi.
Babası bana öfkeyle baktı, yanımıza gelen annesiyle beraber oğlunu çekiştirerek yeniden geldikleri yolu geri götürdüler.
Annesi onun sırtını okşayıp ağlayarak sakinleştirmeye çalışırken Cihan hâlâ yere bakıp kafasını iki yana sallıyordu.
Onlar içeri girdiğinde benim gibi tüm mahallenin olanı biteni şokla izlediğini gördüm.
Tüm vücudum gerginlikle kasıldı, yutkundum.
Birkaç saniye olduğum yerde durup ardından konuşmaya başlayan mahallelinin yüzüne bakmadan hızlı adımlar atarak eve yürümeye başladım.
Düşünmemeye çalışarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MECZUP
Teen FictionMahallede düşmanının askerden dönmesini bekleyen Yiğit, hiç beklemediği bir şeyle karşılaşır.