Aynur ablayı almak için sabah erkenden havaalanına gitmiş, üç valizle gelen kadının eşyalarını zar zor arabaya sığdırıp mahalleye getirmiştim.
İlk defa belki de onu bu kadar solgun, ruhsuz görüyordum. Beni ilk gördüğünde ağlamış, sıkı sıkı sarılmıştı. Cihan için ağlıyordu, onun için ağlayıp bana sarılıyordu.
Arabada gelene kadar onun eski halini, nasıl bu hale geldiği hakkında aksanlı aksanlı konuşup durmadan ağlıyordu. Bir tek o benim yanımda Cihan'a olan sevgisini gizlemiyordu. Başka biri olsaydı yanımdayken onun için üzülmeye korkardı.
Cihan ile ilgili konulara cevap vermezken dümdüz ifadeyle arabayı kullanmaya devam etmiştim. Aynur abla ise mahalleye yaklaşırken bu matem havasından sıyrılmak için radyodan eğlenceli bir şarkı açıp yüzündeki yaşları silmişti.
Herkes onun tek katlı evinin önündeydi, çocuklara çikolata verirken tanıdığı genç kızlara valizinden eşyalar çıkarmıştı. Mahallemiz fakir değildi ama işte bu görüntü bir gelenekti artık bizde. Kimsenin ihtiyacı olmasa bile heyecanla bekliyordu.
Aynur ablanın emriyle mahalleli kahvenin önüne gelmişti, normalde burada pek işi yoktu ama Cihan için yapıyordu. Mahallenin kendi halindeki saz çalan iki çocuğunu getirmişti, akşam çökmek üzereydi. Onlar saz çalarken tüm mahalleli düğündeymişcesine eğlenip dedikodu yapıyordu. Kadınlar yemekleriyle geldiği için kahvehanenin her masasında yemekler içecekler vardı.
Kadınlar için Cihan'ın evinin olduğu tarafa masa koydurmuştu Aynur abla. Bu sayede tüm mahalleli bir arada oturuyordu.
Benim yerimde babam otururken, ben Cihan'ın masasında oturuyordum. Artık burası benim masam olmuştu.
Çayımı yudumlarken kalabalığın arasında Cihan'ın evinden çıkan Aynur ablayı gördüm. Yarım saat önce oraya gitmişti, onu getirtmek için. Yanağındaki yaşları siliyordu, perişan olmuştu.
Cihan ile dalga geçmeyen birkaç kadın ona baktı, dudağını okuduğumda 'geliyor' dediğini anladım sadece. Ufak bir acılı tebessüm vardı yüzünde. Geçip kadınların arasına oturduğunda kollarını iki yana açtı ve geri kapadı. Cihan'ın kendisine sarıldığını söylüyordu.
"Oğlum güzel bir şeyler çal yav, iki söyle de efkarlanalım." dedi Sezer yanımda sigarasını içerken.
Saz çalan Emre hiç cevap vermeden enerjik bir türküden, Mahsuni Şerife geçtiğinde herkes bir oh çekti.
Cihan'ın evinin kapısının açıldığını gördüğümde telefonumu elime aldım, çalmayan telefonu kulağıma götürdüm ve ayağa kalktım.
"Alo." dedim ucunda kimsenin olmadığı telefona doğru.
Masadan biraz uzaklaştım, o sırada Cihan'ın kız kardeşiyle beraber dışarı çıktığını gördüm. Kafası yine eğikti, kolundan tutan kardeşiyle beraber yürüyordu.
Merak ediyordum, geçip kendi masasına oturacak mıydı.
O geldiğinde herkes dikkat kesilmişti, eskiden dik omuzlarıyla yürüyen adam şimdi seslerden rahatsız olmuş vaziyette göz temasından kaçınarak yavaşça yürüyordu.
"Annem," dedi Aynur abla onun kız kardeşine seslenip. Kız adımlarını durdurup ona baktı. "Yavrum sen buraya gel, Cihan'ım karşı tarafta oturuyor zaten."
Aynur abla her şey normalmiş gibi davranmaya çalışıyordu, kız kardeşi ikilemde kalsa da onun dediğini yaptı. Abisine yaklaşıp bir şeyler söyledi, Cihan duraksadı ama kafasını salladı.
O sırada omzumda hissettiğim bakışlarla geriye kısaca baktım, Sezer ile göz göze geldim. Bana kötü bir şey yapmışım gibi bakıyordu. Ne yapmak istediğimi anlamıştı.
Onun kendi masasında oturması için kalktığımı anlamıştı. Sıkıntılı bir nefes verdim. Bunu anlayan tek kişi o değildi, babamda çatık kaşlarıyla bana bakıyordu.
"Tamam, seni arayacağım sonra." dedim telefonda konuştuğum yalanını sürdürerek.
Cihan yavaşça kahvehaneye yürümeye başladı, herkesin gözü üzerindeydi. Eli titritordu, omzu düşüktü. Kahveye verirken etrafına bakındı, kendi masasını gördü. Eskiden sırıtarak, tanıdığı samimi insanlara laf atıp tesbih çevirerek oturduğu masaya bu sefer ikilemde kalarak yürümeye başladı.
Sezer onun her hareketini her an üzerine atlayacak gibi izliyordu. Ama bir şey yapamazdı, kendi masası olduğu için oturmaya hakkı vardı.
Tabi bunun eskiden olan bir kural olduğunu fark etmem saniyelerimi aldı. Ondan nefret eden kesim homurdanmaya başladığında telefonu tutan elimi indirip telefonu cebime koydum.
Tek elim cebimde, diğerinde tesbih varken yüzümde hiçbir ifade olmadan ufak ufak yürüyen adama göre büyük adımlar atarak neredeyse aynı zamanda onunla masanın yanında buluştum.
Cihan tam geçip oturacağı sırada ayağımı sandalyenin tahta ayağına koyup kendime doğru çektim. Bunu yaparken gözlerimi ondan ayırmıyordum.
Sandalyenin önünden çekildiğini görünce hareketlerini durdurdu, sinirlenmiş duruyordu. Hoşuma gitti bu durum.
"Senin yerin burası değil." dedim biraz daha kışkırtmak için.
Nolur gözlerimin içine eskisi bakıp bir yumruk patlat şu suratıma.
Cihan kafasını oynatmadan gözleriyle etrafına hızlı hızlı bakındı, elini ensesine çıkarıp sağa doğru bir adım atıp yürümeye başladı. En köşede, çocukların bile geçmek istemeyeceği boş sandalyeye doğru ilerledi.
Dişlerimi sıktım, insanlar gülüşmeye başlarken Aynur abla ile göz göze geldim. Bana yapma der gibi bakıyordu, sinirle sandalyeyi düzeltip geçip oturdum ve yayıldım.
Tesbihimi çevirmeye devam ederken en köşede gariban gibi oturan adama bakmamaya çalışıyordum.
Eğer bakarsam, boğazımdaki yumru insanlara somut bir delil sunacak ve göz yaşı ile göz önüne serilecekti.
Herkes eğlencesine devam ederken bir çocuk koşarak Cihan'ın yanına gitti, göz ucuyla ona baktım. Beş yaşlarındaki çocuk hemen onun dibinde durdu, kafasını kaldırıp baktı.
Saniyelerce baktı.
Bir kahramana bakar gibi.
Daha sonra kafasını çevirip Cihan'a uzak olan masada duran keklerin olduğu tabağı aldı ve hiçbir şey demeden uzattı.
Cihan'a baktım, nefesi hızlanmış gibiydi. Yüzünden hiçbir şey anlaşılmıyordu ama hiç beklemediğim bir şey yapıp tabağı aldı.
Çocuk gülümsedi, mutlu olarak arkasını döndü ve babasının yanına gitti. Babası da onu destekleyen şekilde güldü, çocuk utangaç şekilde babasına sarıldı.
Cihan ise o çocuktan bile daha masumca durup önüne koyduğu keke gözlerini dikmiş bakıyordu.
Tüm gece boyunca, sadece o tabağa baktı.
Önüme döndüm, gözlerimi kapatıp kendime gelmek için süre tanıdım.
Yoksa bu gece kendimi hedef gösterecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MECZUP
Ficção AdolescenteMahallede düşmanının askerden dönmesini bekleyen Yiğit, hiç beklemediği bir şeyle karşılaşır.