Şimdi size bir şey anlatacağım,hayat hepimiz için zordur ve yine,o hayat hepimizi o zorluklar içerisinde kanaya-kanaya,düşe-kalka,yaralanarak yürümeye mecbur bırakıyor.Önce çocukluğunda dizlerinde,ellerinde olan o düşme yaraları zmaanla ruhunuzdaki yaralara dönüşür.Sizde bunlarla aynı çocukluğunuzda baş ettiğiniz gibi kalkıp dizlerinizdeki kanları silip,eviniz olarak gördüğünüz o yere koşmakla çözersiniz.Belki bir oyuncaktır bu çocukken,belki de annenizin kolları,ablanızın saçınızı okşaması,babanızın şefkat dolu bakışıdır bu çocukken.
Peki,soracağım soruysa şu;Ya eviniz olarak gördüğünüz o yerse,sizi en çok yaralayan,parçalayan...
Bizim hikayemizdeki kadın da tam olarak böyle yaralar almıştı.Önce sevdiğinin gidişiydi onu yaralayan,sonrasında oğlunun kayboluşu,ardından diğer çocuklarıyla yaşadığı zorlukları,babasının göremediği zalim tarafı ve çocuklarına babalık yapan o sevmediği ama aile kurduğu adamdı.Bütün bunlar onu yorarken,aslında her şeyin sakinlediğini anlamıştı.Artık hiç biri eskisi kadar yaralayamazdı onu.Ne babası kalmıştı ona tekrar yara bırakacak,ne de kendisini bin türlü yalanla kandıracak Serhan.
Bunlara rağmen hala rahatlayamamıştı,geceleri uyku uyuyamıyordu,geçmişin hayaletleri onu öyle bir kovalıyordu ki,özellikle gün geçtikçe oğlunun babasının gerçek ailesiyle olan yakınlığını gördükçe yirmi sene önce ki o kalp sancısı şaha kalkmış bir atı andırıyordu ona.
————
"Bir süre kendine zaman ayırmaya nasıl yaklaşıyorsun peki?" Karşısında duran doktora baktı."Nasıl yani?" Diye sordu kadın."Yani,kendinle baş-başa kalman,kafanı dağıtman senin için kaçıncı sırada oluyor Neslihan?" Terapistin sorduğu soruyla duruksadı.Düşündü ilk,en son ne zaman bir tatil yapmıştı? Uzun zaman önce,belki 7 ya da 8 sene önce.
"Yani...çocuklar var,sonra işler." Diye bahaneleri dizmeye başlamıştı tabi.O seansın sonundaysa doktoru ona bir ödev vermişti.Kendinle zaman geçirme sanatı...
————
Saatlerdir uyuduğunu fark etmişti telefonun ekranına baktığında.Derin bir nefes almış ve kedi gibi bütün bedenini iki farklı uca doğru uzatmıştı.Telefonun ekranındaki bir kaç mesaja baktığında,Çocukların iyi olduğunu Ferideden teyit ettikten sonra tekefonu koltuğun diğer ucuba fırlatmıştl.Üstüne giydiği mavi saten pijamanın altına pofuduk beyaz terliklerini geçirdi.Ardındab şöminenin önünden ayrılarak mutfağa yöneldi.Üç gündür hastaneye uğramıyordu,gerekli olmadıkça telefonlara çıkmıyordu.Sadece çocuklarla iletişim kuruyordu Neslihan.
Yalan da söyleyenezdi,iyi hissediyorduda.Uyuyoedu,uyanıyordu,yürüyüş yapıyordu ormanda.Kitap getirmişti yanında,eskiden okuduğu kitaplardan bir kaç tane.Cümlelerinin altı çizili olan kitaplar,kendisi ve onun tarafından çizilmiş...
Kadın kırmızı şarap şişesini ve kadehi tepsiye koyduktan sonra,uyumadan önce hazırladığı yemeğide tabağa kpyarak kanepeye yöneldi ve yere orurarak tepsiyi önündeki alçak sehpaya bıraktı.Şöminenin yüzüne vurduğu ısıdan dolayı sıcaklarken, yanakları kızarmıştı.Yemeğini yemeğe başlamadan önce ayaklanarak plak çaların yanındaki plaklara baktı.Parmakları plakların üstünde gezinirken annesinden kalan bir Sezen Aksu plağını aldı.1984 senesine ait çok eski bir plaktı.
Plağı taktıktan sonra sadece şöminenin sesiyle dolu olan ev,şarkının girişiyle canlandı.Neslihan adımlarını şöminenin önüne yöneltti ve yere çöktü.Albümü dinlerken,bir yandan yemeğini bitirmişti.Saat akşam 10 civarlarına gelmişti,Neslihansa neredeyae şişenin sonlarına varmıştı.Aniden çalan bir şarkıyla gözleri plak çalara döndü...
İlk öylece baka kalırken,Sezen Aksunun sözlere hirişiyle gözlerinden yaşlar akmaya başladı.Gözlerinden yaşlar akarken,kendini durduramadığınıda hissediyordu.Sırtını sehpaya yaslarken eline şişeyi alıp kafasına dikti,bir dikişte şişeyi bitirdi.Boğazında hisettiği yanma hissi kalbinin sıkışmasının yanında bir hiçti.Başının döndüğünüde hissediyordu artık,şarkı bitmışti ama Neslihan hala oradaydı.O anda...