XVII.bölüm "Deja vu"

80 7 2
                                    


Medya; Sarp Gölcük

Deja vu. İnsanın olduğu andaki sahne sanki tekrar o sahneyi yaşar gibi hissetmesi, görünen yüzler tekrar görülmüş gibiydi, olduğumuz konum bile farklı hissettirmiyordu. Deja vu. Ya iyi ya da kötü ânı yeniden yaşar gibi yaşatır insana. Deja vu. Sanki o anı önceden yaşamış gibi olur ya da zihninde canlandırdığın bir kesit anının içine girmiş gibi olursun. Eğer kötüyse insanın kabusu yaşanır. Adı deja vu olur. Lakin yaşattığı his kabusundur. Boğazınızda koca taş yumruğu sözleri düğümler iki dudak arasından zor nefes veririlir. Yüreğin unutmuş acının yasını tutarcasına orada çaresizce bekler bekler ve bekler.... Ve bu deja vu dediğimiz bataklığın içine düşer çırpınır orada. Kendine eziyet eder bize zehiri yeter.
Tek yapmak istediğin ve yaptığın kaçmaktır. Korktuğun herhangi bir şeyden, olaydan, kişiden, beladan, olacaklardan kaçmak veya birileri için kaçmak. Bir tek benim kabusum değildi bulunduğum durum. Tek benim fırtınam esmemişti yoluma, tek benim ecelim gelmemişti.

Ailem vardı benim.

Bana kabus olan aileden ayrı gerçek ailem vardı.

Onların ise tekrar, benim gibi deja vu yaşatacak ilk kızı gelmişti. Ama sonra gerçek kızı gelmişti ailemin.

Baba dediğim bir adam vardı. Ben hayatımda hiç aşkı istemedim, bulmak için de hiç uğraşmadım ama beni büyüten abim olmasına rağmen ilk aşkımı babama layık gördüm ben. Çünkü babamı görmüştüm ben. Beni çatı katına kilitleyen adamı babam sanarken asıl o çatı katından beni çıkaran kişi babam mış benim. Kocaman elleriyle sardı minik ellerimi.

Annem vardı benim. Korkmadan anne diyebildiğim, sıcak kanatlarının altına beni alan kadın vardı. Yanımda arkamda. Onun sütünü içmedim, ellerinden yemek yemedim. Ne o benim bebekliğimi çocukluğumu gördü nede ben bu dünyaya gözümü açtığım an ilk onu gördüm. Halbuki ikimizde bundan daha çoğunu hakkediyorduk. Bizi sadece ayırmamışlardı. Bizim deli dolu günlerimizi, sıcak vakitlerimizi çalmışlardı. Benim onda ilk gördüğüm şey anneydi. Anne şefkati, Anne eli, Anne sıcaklığı, Anne kokusu, Annelik...
Ben kendimi bulmuştum kollarında.

Abilerim...
Demesi güç anlaması zordu. Çünkü onlar benim abilerim olmak istememişlerdi, bu yüzden anlaması zordu. Ama yine de kendimi sadece, tek bir kalabalık yerde kendim gibi hissediyordum. Dört abim, ikizim ve kardeşim. Kalabalıktık ama ilk defa bu kalabalığı sevmiştim. Evet kırdık, döktük, acılarla haykırdık, nefret kustuk ama ne pişmanım bu yaptıklarımdan nede üzgünüm burda olmaktan. Dile getirmesi delilikti ama ben alışmıştım onlara. Ben ilk defa bir kalabalıktan çıkmak istememiştim. Gidicem demiştim, gidecem dediğim için annem ayaklarıma kapanıp gitmemem için yalvardı. Gitme dedi bana. Kızım dedi. Bana kızım demişti. Beni aile sıcaklığına bu kadar alıştırmışkene nasıl gidebilirdim? Kolay mıydı? İçimdeki o boşluğu onlar doldururken benim ayaklarım nasıl gitsin geriye? Demir'in ifadesiz bakışlarına, belirsiz hallerine alıştım ben, nasıl ayrılırım odamdan? Eren'in patır kütür laflarına, ansızın yaklaşmalarına uyum sağladım ben, nasıl bırakayım gözlerinize bakmaya? Arda'nın abim olmasına rağmen şebekliğine beni tek güldüren o iken elinizi bile daha ulaşamamışken nasıl yarı yolda bırakayım? Selim abim. Benim gözlerime ilk o bakmışken, bana ikinci abi tereddütsüz o olmuşken nereye gidebilirim ben?

Günahkâr Hayat⭐ (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin