VI. SAHTE VÂRIS GERÇEK KRALIÇE

114 10 8
                                    

Odanın içindeki mum, siyah, küçük bir şamdanın içine yerleştirilmişti.
Odanın içindeki tek ışık kaynağı o olduğu için, aynada kendime bakarken korku hikâyesi anlatacak gibi göründüğümü fark ettim.
Şamdanı dikkatlice elime aldıktan sonra, adımlarımın altında titreyen ve gıcırdayan eski zemine aldırmadan kapıya doğru yürüdüm.
Kapıyı hafifçe aralığımda, duyduğum tek şey kapının gıcırtısıydı. Etrafta in cin top oynuyordu.
Kapıyı arkamdan kapatıp koridorda ilerlemeye başladım. Ayaklarım çıplak olduğu için, zeminin tüm tozunun ve soğukluğunun ayaklarımda toplandığını hissedebiliyordum. Yatmadan önce bir kez daha duş almam gerekmezdi umarım.

Şafakla geldiğimiz yolu ezberlemek için çok uğraşmama rağmen, görünen o ki sarayın içindeki odalar da sürekli yer değiştirip duruyordu ve bu çok sinir bozucuydu.
En azından ben öyle düşünmüştüm.
Ta ki kütüphaneyi beş adım önümde görene dek.
Şansın bu gece partnerim olduğunu söylemiştim.
Kütüphanenin kapıları en son gördüğüm gibi ağzına kadar açıktı.
Aniden duyduğum bir sesin arından içeri ilk adımımı attığımda uzun bir süre sessizliği dinledim. Kimsenin beni takip etmediğinden emin olduktan sonra, boyumun beş katı olan yan yana dizilmiş raf yığınının içinde ilerlemeye başladım.
Tam pes etmek üzereyken 12. Rafın hemen arkamda olduğunu gördüm. Ama 13. Raf... Boştu?
Gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırdım, Lilith'in demeye çalıştığını yanlış mı anlamıştım acaba?
Yanlış anladığım konusunda çok emindim, tam öfkeyle kütüphaneden çıkmak üzereyken gözüme zemindeki bir karartı çarptı. Yavaşça dizlerimin üzerinde çöküp şamdanı yerdeki cisme yaklaştırdım. 13. Raf etiketli, oldukça kalın bir kitaptı bu. Yüzüme ufak bir gülümseme yayıldı. Bulmuştum.
Diğerlerinin aksine bu kitabın yerde olması garipti. Sanki biri buradaymışda, ben gelmeden hemen önce elindekini hızla atıp kaçmış gibi...
Etrafı bir kez daha inceledikten sonra, sessizce kitaba uzandım. Ve kısa bir tereddütün ardından kitabı kucakladım. O kadar tozluydu ki öksürmemek için kendimi tutmam gerekti.
Adımlarımı kütüphanenin çıkışına doğru yöneltmek üzereyken, buraya bir gecede ikinci defa gelme riskini alamayacağımı biliyordum. Eğer kitabı odaya götürürsem Daren bulurdu şüphesiz. Gerçi o tam bir centilmen (!) olduğu için şu anda nişanlısı ile ilgileniyor olmalıydı. Bu düşünce ile gözlerimi devirdim, ve sessizce rafların ardındaki boş bir kısma doğru yürüdüm. Burada bir şömine, iki kırmızı deri koltuk ve bir masa vardı. Yerde ise tanımlayamadığım bir hayvan derisinden yapılma halı.
Kitabı yere koyduğumda kalkan tozu görmezden gelmeye çalışarak, ortamı mumdan daha çok aydınlatan şöminenin yanına oturdum.
Halının tam ortasındaydım, kitapta önümdeydi. Şamdanı halının biraz ötesine bıraktıktan sonra derin bir nefes aldım ve Lilith'in kolyesinin tenimde ısındığını hissettim.
"Lilith." dedim eski bir dostu karşılar gibi.
"Gece." diye karşılık verdi kırmızı aurası bana.
"Seni hep istediğim zaman görebilecek miyim?" diye sordum merakla. "Ben istediğim zaman hep görebileceksin." dedi koltuklardan birine otururken. Pekâlâ... Yeterince adildi.
Kitabı açmaya çalıştım ama kilitliydi.
"Bu kitapla ne yapmam gerekiyor? O kadar kalın ki, suç aleti olarak adlandırılmalı." Gözleri kitapta takılı kalırken parmaklarını çıtlatıyordu.
"Sayfa 666." dediğinde kitap kendiliğinden açıldı ve sayfa 666'da durdu. Gözlerim ince el yazısını dikkatle incelerken, kitabın sayfalarını oluşturan parşömenin fazlasıyla yıprandığını fark ettim.
Bir anda ağzım şaşkınlıkla açıldı. "Bu... Bu büyük büyük büyük büyük ve daha fazla büyük anneannemin yazdığı kitap mı?"
"Yakılan kısımları."
Donmuştum.
Vücudumun her zerresinde tek bir cümle yankılanıyordu. Yakılan kısımları.
Annemin yaktığı kısımlar.
"Ama... Nasıl?"
"Leth güçlü bir Alfindi, Gece. Kitabı Anka kuşu tüyleriyle kutsamıştı." Kapağın tüylü dokusunda ellerimi gezdirdim. "Anka kuşu mu?"
"Evet. Her daim küllerinden doğan."
Gözlerimi kıstım. "Tüyleri nereden bulmuş peki?"
Iç çekti. "Zamanında bir Lorddan yolduğunu söylemişti." Sesindeki tını bu lordun kim olduğunu çok iyi bildiğini söylüyordu.
"Leth benim büyük büyük büyük ve daha çokk büyük anneannemdi, değil mi?"
"O... O ilginç biriydi, Gece. Zamanda yolculuk etmeye bayılırdı." Kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?"
"O ölü doğmuş bir bebekti, asla yaşamadı."
"O halde nasıl bu kitabı yazdı?"
"O yeraltının kraliçesi oldu. Ölüler diyarında kendine yeni bir yaşam yarattı. Ruhlardan duyduğu kehanetleri kağıda döktü, ama Tanrıçalar bundan hoşnut değildi. Çünkü onlar, kaderin iplerini ellerinde tutmaktan hoşlanıyorlardı. Ama Leth, geleceğe dair bilgilerini yaşayanları uyarmak için kullanıyordu."
Kafam iyice karışmıştı. "O halde annemin bu kitabı yakması neden Tanrıçaları kızdırdı?"
"Çünkü annen bunu yaparak yüz yıllardır süren, yeraltındaki ve yeryüzündeki barışın meşalesi olan bu kitabı yaktı." Bacak bacak üstüne attı. "Tanrıçalardan biri bu kitabı yeraltı nehirlerinden birine atarak sonsuza kadar yok etmek istedi. Eğer o sayfalar yok olursa, o kehanetleri taşıyan ruhlar da yok olurdu. Leth bunu duyunca çıldırdı ve Tanrıçayı sonsuz unutkanlık ile lanetledi. Yeraltı ve yeryüzündeki bu kutuplaşma dünyayı yok edecek bir savaşa dönüştürmek üzereyken, Tanrıçalar Leth'e bir teklif sundu. O, kehanetlerini sadece yeraltındaki ruhlara yardım etmek için kullanabilecekti, yeryüzü ise Tanrıçalarındı. Leth kabul etti. O gün bu gündür, yeraltındaki nehirlerden birine adını Leth'ten alan Lethe ismi verildi. Ruhlar bir süre sonra kötü geçmişlerinden arınmak için o nehire yıkanmaya başladılar. Böylece hem yeryüzü hemde yeraltı huzur buldu, o kitapta bir barış meşalesi hâline geldi. Annen... Onu arıyordu. O, o kitapta Tanrıçaların kimsenin duymasını istemediği sırlarının olduğuna inanıyordu. Ve o zaman ki büyük savaşı ancak bu sırların çözebileceğini düşündü."
Tüm bu hikâye beni derin düşüncelere sürüklemişti. "Haklı mıydı peki?" Doğruca gözlerimin içine baktı.
"Haklıydı. Annen öldü, dengeler değişti." Yutkundum.
"Ve daha sonra?" Bana bunları anlatmasının bir nedeni olmalıydı.
"Annenle çok yakındık." dediğinde küçük dilimi yutmak üzereydim. Annemle Lilith arkadaş mıydı? "Her zaman senin için bir planı vardı. Geri dönme ihtimalinin düşük olduğunu biliyordu, bu yüzden senin yeniden, seni koruyabilecek bir ailede doğmanı, reenkarne olmanı istedi."
"Ve?"
"Ve gökyüzü reddetti. Küçüklüğünü düşündüğünde kocaman bir boşluk seni karşılıyor mu, Gece?" Dudağımı ısırdım. Bu konuşmaktan en çok kaçındığım konuydu. Sessizce başımı salladım. "Çünkü sen sonsuz bir uykuya mahkûm edildin." Tüylerim dikendiken olurken, tırnağımla hafifçe kolumu çizdim. Bunun bur kâbus olup olmadığını anlamaya çalışıyordum. Gözyaşlarının akmasını engellemek için kirpiklerimi hızla kırptım. "Neden bana bunları anlatıyorsun?" diye fısıldadım sesimin titremesine engel olamayarak. Yaşadığım bu hayatın çoğunun bir boşluk olduğunu bilmek... Annemin kendi doğruları uğruna öldüğünü öğrenmek...
"Çünkü Gece, sen hâlâ uyuyorsun ve artık uyanman lazım."
"Ne?"
"Her gece buraya gel. Kitap ilk bulduğun yerde olacak."
Gözlerimi sözlerine anlam veremeyerek kırpıştırdım. "Bana bak, Gece." dedi elinde aniden beliren küçük, kenarları deniz kabuklarıyla kaplanmış aynayı bana döndürerek.
İşte o anda, yanağımdaki izi gördüm.
Yarısı yenmiş altın elmaya sarılmış kan kırmızısı bir yılan.
Elimi derhal yanağıma götürdüm.
"Ne? Ne bu?"
"Bu, benim mührüm."
Lilith'in mührü?
"Ve?" dedim içimdeki panik her geçen saniye daha fazla büyürken. "Elemental tarihi boyunca tahta geçen tek kadındım. Ve bir yemin ettim, benden sonra tahta sadece benim seçtiklerim geçebilecekti. Sadece, benim seçtiğim kadınlar.
Ve Ateş Krallığı ne olursa olsun, her zaman onlara itaat edecekti. Ve sen ben bu yemini ettiğimden beri mührü bahşettiğim tek kişisin."
Zihnim Daren'e dair her şeyi geriye sarıyor ve onda da benzer bir izin olup olmadığını anımsamaya çalışıyordu. "Sen... Daren'in annesisin." dedim annemin günlüğünden kalma bilgilerimi tazelerken. Başını salladı. "Onda neden mühür yok?" Sadece kadınları seçmesindeki nedeni merak etmeye başlamıştım.
Beni duymazdan gelerek, "Mühür sadece sen tetiklendiğinde ortaya çıkıyor. Onu da kolye gibi saklamalısın." dedi.
"Parmağımı şıklattığımda, uyanacaksın."

KANLI KUKLA (HGOİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin