8

35 6 0
                                    

Yüzüm yumuşak tüylerin arasına gömülü bir şekilde uyurken sızlayan elimle gözlerimi araladım. Kafamı göbeğine gömdüğüm tilkiden uzaklaştırdım. Tekrar kırmızı ışıklarla yanmaya başlamış mühür yerim beni uyandıracak kadar acı veriyordu. 

Kollarımı da üzerinden çektiğim tilki derin uykusunu bozmadı. Sırt üstü yattığı için havada duran pembe patilerini diğer tarafa çevirdi. Her nefes alışında inip kalkan tüylü karnını izledim bir süre. Kolum artık sesimi bastıramayacağım kadar acıtmaya başladığında uzandığım yerden kalktım. 

Dağılmış olan saçlarımı parmaklarımla düzelttim. Hala karanlık olan hava yüzünden ateşten çok uzaklaşmadım. Jeongguk da uyuduğu için onu uyandırmadan çantasından daha önce ağrımı kesmek için ağzıma zorla soktuğu o şeyi almaya çalışıyordum. Büyük çanta benimkine göre çok daha fazla eşya barındırıyordu. Benim asla kaldıramayacağım kadar ağır olan çantayı Jeongguk sanki bir tüymüş gibi sırtlanıyordu.

Sızlayan elimi çantanın sert kumaşına değdirmemek için kenarda tuttum. Sol elimi çantaya daldırdım ama çok fazla şeyin bulunduğu çantanın içi oldukça sıkışıktı. Tek elimle bir şey çıkarmak bir yana elimi sokabileceğim boşluk bile yoktu. 

Her ne kadar elim sızlasa da üst üste koyulmuş eşyaları bir bir çantadan çıkarmaya başladım. Her bir eşyayı tekrar yerine düzgünce yerleştirebilmek için sırayla yanıma diziyordum. Sonunda kahverengi beze bağlanmış küçük şişeleri yakaladığımda rahatlıkla ofladım. Aceleyle artık gözlerimin dolmasına sebep olan acıyı dindirmek için dört köşesi birbirine bağlanmış bez parçasını çözdüm. 

Renkli sıvıların bulunduğu küçük şişelerin yanında birkaç tane kapalı kap bulunuyordu. Daha önce koluma sürdüğüm yeşil kabı elime aldım. Sıkıca kapatılmış kabın ağzını araladım. Kremsi sıvıyı parmaklarımla koluma yedirmeye başladım.

"Yine ne oldu?" Jeongguk'un uykulu sesi kulaklarıma ulaştı. Sessiz olmaya çalışsam da Jeongguk'un uykusu oldukça hafifti. En küçük ses bile onu anında uyandırıyordu. Olduğu yerde dikleşmiş, mahmur bakışlarla ne olduğu anlamaya çalışan Jeongguk'a parlayan elimi gösterdim. 

Jeongguk bir şey söylemedi. Olduğu yerden kalktığı gibi yanıma geldi. Daha önce çiğnemem için verdiği sert kabuğun bir parçasını ikiye böldükten sonra bana uzattı. Arada sırada küçük küçük esneyen Jeongguk tekrar örtüsünü serdiği yere gitti. 

Çantadan çıkardığım eşyaları tek tek geri dizmeye başladım. "Bir daha böyle bir şey olursa beni uyandır." Hırıltılı sesiyle uyuyan Jeongguk cümlesini bitirdiği anda tekrar uykuya daldı. Bayılır gibi uyuması artık beni şaşırtmıyordu.

Uyuşan elimin acısı yavaşça azaldığında ben de sarılarak uzandığım tilkinin yanına gittim. Olduğum yerde bağdaş kurarak oturdum. Zaten güneşin doğmasına az kalmıştı o yüzden tekrar gözlerimi kapatabileceğimi sanmıyordum. 

Ben yerimden kımıldamadan uyuşmuş kolumu seyrederken ilk kalkan minik tilki oldu. Dışarı çıkardığı diliyle çevremde birkaç tur atan tilki oldukça enerjik görünüyordu. Gece boyu resmen horladığı için uykusunu iyi aldığını düşünüyordum. 

Sarı tilki zıplayarak şımarık bir tavırla ağaçların arasında kayboldu. Onun gidişinden on dakika sonra da Jeongguk gözlerini açtı. Yaptığı ilk şey son birkaç gündür yaptığı gibi onun tabiriyle iğrenç yaratığı aramak oldu. Etrafta göremediği tilki ile resmen yüzü aydınlandı.

"Gitmiş." Kafasını gökyüzüne çevirdi. Yüzündeki hafif tebessümle tekrarladı. "Sonunda gitmiş." Ben ise hala nereye kaybolduğunu anlayamadığım tilkinin dönmesini bekliyordum. Genelde bir ya da iki dakikadan fazla ortadan kaybolmuyordu. 

Magic Forest//TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin