Oldukça derin olan uykumdan beni kaldıran şey her zamankinin aksine duyduğum sesler değil de omuzumu delercesine yapılan dokunuşlardı. Huysuzca yüzümü buruşturdum. Zorlanmaktan ağrıyan kaslarım ve ağlamaktan güçsüz düşen vücudum yüzünden uykuya doyamamıştım. Yine de mecburiyetten gözlerimi araladım.
Yanımda tek dizi üzerinde çökmüş olan Jeongguk sonunda gözlerimi açtığımı görünce rahat bir nefes verdi. "Sonunda..." Elinde duran yayı bana doğru uzattı. "Birkaç saat uyuyacağım, nöbet tut."
Yaptığı şeyi uykulu zihnimle anlamlandıramadığım için garip bir bakışla elindekileri aldım. O örtüsünün üzerine yattığı gibi uykuya dalarken ben genişçe esnedim. Sırtımı arkamda kalan ağacın gövdesine yasladım.
Ormana girdiğimizden beri neredeyse bir hafta olmuştu. Bu süre içerisinde nöbet tutmama hiç gerek olmamıştı. Bunun ilk nedeni ormana giriş yaptığımız bölgenin orman perilerinin bölgesi olmasıydı. Orada tehlikeli çok fazla canlının olmadığını söylemişti Jeongguk. İkincisi ise Jeongguk'un sadece iki ya da üç günde bir birkaç saat uyumasının yeterli olmasıydı.
Jeongguk oldukça sağlam bir bedene ve iradeye sahipti. Gün içerisinde yaptığı bir sürü iş arasında bir kere bile yorgunluk belirtisi göstermiyordu. Gece boyu nöbet tutuyor, ertesi gün sanki saatlerce uyumuş gibi enerjiyle hareket edebiliyordu. Bunların bir kısmının alfa olmasının getirileri olduğunu bilsem de çoğunu kendisini geliştirerek elde ettiğinin farkındaydım.
Elimde yayla karanlıkta oturmaya başlamamın üzerinden yarım saat geçmişti. Sürekli aynı konumda oturduğum için uyuşan bacaklarımı olduğum yerde biraz oynattım. Bunların yeterli gelmediğini fark edince ise dolanmaya karar verdim.
Ayağa kalktığımda, uyuduğum esnada üzerime düşmüş olan yaprakları ve bazı dal parçalarını silkeledim. Bana oldukça büyük gelse de okların bulunduğu ince uzun kabın askısını göğsümün üzerinde çapraz duracak şekilde sırtıma astım. Elime aldığım yayla sadece birkaç adım uzaklaştığım kamp alanımızın etrafında üç tur dolandım.
Ormanın temiz havasının ciğerlerime nüfuz etmesine izin verdim. Karanlıkta dolanan birkaç tavşanı uzaktan izledim. Yuvasına kurulmuş bir kuşun gün doğumu yaklaşınca altındaki üç yumurtayı bırakıp uçmasını fırsat bilip yumurtalardan ikisini biraz vicdan azabıyla elime aldım.
Dalların arasından güneş ışıkları sızmaya başladığında Jeongguk bir saat bile olmamış hafif uykusundan uyandı. Kahvaltımızı ettikten sonra akşamdan toplamış olduğumuz çantalarımızı sırtlandık. Sönmeye yüz tutmuş alevleri elimdeki örtüyle söndürdüm.
"Artık tam olarak vahşi kurtların bölgesindeyiz."
"Bunun için endişelenmeli miyim?" Jeongguk imalı soruma karşı kısa bir bakış attı. Her zamanki gibi yargılar gözleriyle. "Yanında ben varken mi?" Aynı şekilde karşılık aldığımda sinirle çenemi sıktım.
"Yanımda sen varken bir yaratık tarafından saldırıya uğradığımı hatırlıyorum." Jeongguk alayla gülümsedi. Yola çıktığımızdan beri biraz daha uzamış kuzgun siyahı saçlarını parmaklarıyla arkaya yatırdı.
"Sonuçta bir şey olmadı." Umursamaz tavrı içimde bir şeylerin alevlenmesine sebep oldu. Hayatımı kaybetmek üzereymişim gibi hissettiğim o anlar tekrar gözümün önüne geldi.
"Bir şey olabilirdi. Ölebilirdim. Nasıl bu şekilde konuşabilirsin?" Hafif sinirli sesim Jeongguk'un hiddetle bana dönmesine sebep oldu. İşaret parmağını sertçe omuzuma bastırdı. Yapılan baskıyla geriye doğru adımlamak zorunda kaldım. "Bana bak omega..." Beni bir kere daha itti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magic Forest//Taekook
Hayran KurguRuh eşiyle arasındaki mühürü bozdurmak için Büyü Ormanındaki en güçlü büyücüyü bulmak isteyen Taehyung'un ona yolu gösterecek bir rehbere ihtiyacı vardı. [Omegaverse]