DY*10

500 37 3
                                    

Derin: Bana karışamazsın.

Batı: Karışmıyorum.

Derin: Neden izin vermiyorsun o zaman?

Batı: Benle konuş canım sıkılıyor. Ama bu senin için bu kadar büyükse, yapma. Nereye gideceğine niye karışayım ben senin Derin?

Aklıma birden waffle yemeden önce tuvalette gördüğüm numara geldi. Galeriden resmini bulup attım.

Derin: Al canım, canın sıkılmasın diye git şu cafeyi bulup aynasından numaranı sil.

Batı: Hangi cafe bu?

Batı: Derin?

Batı: Siktir, nereden bulacağım lan cafeyi?!

Cevap vermeden, sessiz kahkahalarımla eve vardım. Berk'i ve Sıla'yı cidden özlemiş miydim? Bir anımız geldi aklıma, gözlerimin yaşlarla dolmasına mani olamadım. Sıla, canından çok sevdiği dedesini kaybetmişti. 2 hafta köyde kaldıktan sonra koşarak boynumuza atlamıştı. Hem dedesini, hem bizi özlemişti. 

Bu anıyı bir kenara bırakıp olmayan özlemimi düşündüm. Sıla ve Berk'i özlediğim eski zamanlar aklıma geldi. İçim içime sığmazdı, evdeki oyuncak bebeğine kavuşmak isteyen küçük çocuk gibi çıkardım merdivenleri, nefes nefese Berk'in boynuna atlardım, Sıla da aramıza katılınca gülüşüp özlem giderirdik. Şimdi o duygular kayıptı sanki. Yoklardı. Özlem duygusunu hissetmiyordum. Bende mi bir tuhaflık vardı? Evet. 

Beni tanıyan görevliye başımla hafif bir selam verdikten sonra Berk'in oturduğu mavi-altın sarısı blok beni yavaşça kendine çekti. Adımlarım sert ve emin olmaktan çok, zorla gibi ve tembeldi. 

Merdivenleri ruh gibi tırmanırken, Sıla ve Berk'in sesini duydum.

"... benim sorunum. Derin'in bilip de kendini üzmesini istemiyorum Sıla." Bu sesi tınısına kadar özlediğimi henüz yeni fark etmiştim.

"Saçmalama! Derin bize yardım edebilir. Bak..." lafını Berk'in kalın sesi böldü.

"Hayır dedim. Sen de hiçbir yere gitmiyorsun. Derin seni görmezse çok üzülür."

"Berk... Yapma."

Daha fazla dayanamayıp birkaç basamak daha çıktım. Ayakkabımın çıkardığı sesle beraber iki en yakın arkadaşım bana döndü. 

Sıla'nın yüzünde inci gibi dişlerini gösteren bir gülümseme oturdu. 

Berk ise gülüşünün yanında koşarak aramızdaki üç basamaktan inip bana sarıldı.

"Nerelerdesin be bücür?" Saçlarımı karıştırıp darma duman ettikten sonra Sıla onu itip bana sarıldı. Ben de demin duyduklarımı bir kenara bırakıp sarıldım. Üçümüzün de suratında pişmiş kelle misali bir gülümseme vardı. 

Beni eve soktuklarında Berk'in evinin o çerçevelerle dolu koridoruna daldım. Tamamen üçümüzün arkadaşlığına dayalı resimler, hepimizin tek tek çekindiği fotoğraflar. Belki de geçirdiğimiz 4 yılın armağanıydı bu duvar. Kırık beyaz duvar, altın rengi ve gümüş çerçeveleri taşıyordu. Ve biz bundan ibarettik. Fotoğraf karesine gülümseyip, aramızda ağlayan yegane dostlar.

Telefonumun çalmasıyla irkilerek çantamdan çıkardım ve modası geçmiş zil sesini hızlıca kapattım.

Kimin aradığına bakmadan tekrar çantama attım ve kapının girişindeki Sıla ve Berk'e baktım. Yüzlerinde samimi bir sırıtışla beni izliyorlardı. Berk hepimizden daha duygusaldı. Alt dudağının titrediğini ve gözlerinin yaşlarla dolduğunu gördüm. Koşup sarılmak istesem de ayaklarım tabana kilitlenmiş gibiydi. Gözlerimle teselli ettim Berk'i ve salona geçtim.

"Özledik seni şımarık prenses." Prenses. Yavaş yavaş dolan gözlerimi görmedikleri için rahattım.

"Ya aç şu telefonu, ya da kapat," Sıla gülerek yanıma geldiğinde, çalan telefonumun farkına vardım. "Hala bu melodi mi!?" Şaşkınlıkla gözlerini belerttiğinde ağzımdan küçük bir kahkaha çıktı.

Telefonu alıp kim olduğuna baktım. "Abim."

"Alo? Abi?"

"Derin hemen buraya gel çok acil! Derin çabuk ol!" Bağırarak konuşuyordu .Endişeli gibiydi. Ne dediğini beynim idrak ettiğinde endişeyle cevap verdim.

"Abi? Abi, sakin ol tamam geliyorum tamam!" bir şeyler mırıldandı ama sesi uzaktan geliyordu.

"Gündoğan hastanesi, çabuk ol Derin! Lütfen, hızlı ol!" 

Hat kesildiğinde ellerim titriyordu.

-//B

Duvar YazısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin