Eveeet biraz geç olsa da yeni bir bölümle karşınızdayım :) Tatil vesilesiyle kendime biraz zaman ayırmıştım. Yeni bölüm hazırda bekliyor :D Ve birde kitabımız 1k ya ulaşmak üzere, hepinize teşekkür ederim. Multimedia var ama siz yine de kendi hayal gücünüzü izleyin :) seviliyorsunuz iyi okumalarr :D
Mantıklı bir açıklama sunmaya çalışıyordum kendime. Sanki mantıklı bir açıklaması varmış gibi!
Nedense düşündüğüm bir soru vardı: Neden bizi de öldürmemişlerdi?
Kendimi toparlayıp bir adım atmaya çalıştım. Başım dönüyordu. Cesetlerin kokusu çekilmez derecede iğrençti.
Kurtulan var mıydı? Aptallaşma ! Bu katliamın içinden sağ çıkmak imkansızdı.
İleride yerde yatan birisi gözüme çarpmıştı. Siyah saçları ve mavi-beyaz kıyafetleriyle arkası dönük yerde yatıyordu. "Haayır! Hayır olamaz!" diye kendimden nası çıktığına inanmadığım şekilde bağırdım. Yanına doğru koşarken başka bir cesete takılıp yere yığılmıştım. Zor da olsa sürünerek yanına ulaştım. Derin bir nefes alıp, gözyaşlarımı sildim. Elimi başımın altına koydum ve yüzünü kendime çevirdim. Acınası hıçkırıklarımın arasında orda ona sarılıp ağlamaktan başka elimden bir şey gelmiyordu.
Bu, benim annem ve babamdan sonra ilk kaybımdı. Benim hiç kardeşim olmamıştı ya da bir arkadaşım. Annemle babam, ben 6 yaşındayken depremde hayatlarını kaybetmişlerdi. Ben de bir yetimhanede büyümüştüm.
Eric, benim hayatımdaki tek insandı. Onunla 19 yaşındayken katıldığım ilk kamp yönetmenliğinde tanışmıştık. İki senedir beraberdik, mutluyduk. Peki ya şimdi yok muydu o ? Kim benim saçlarımdan koklayıp öpecekti ? Kim bana sarılacaktı ? Kim benimle hayaller kuracaktı ?
"Hayır Eric, hayır hayatım. Uyan hadi, ben geldim."
***
Yaklaşık iki saattir ona sarılarak ağlıyordum. İçimden hiçbir şey yapmadan burda onun kucağında ölmek geliyordu. Ama bunu yapmayacaktım. Bu olanların suçlularını - Eric'e bunları yapanları - bulacaktım. Kararlıydım. Ne kadar savunmasız, korunmasız ve güçsüz olsam da onları yakalayacaktım. Hepsini kendi ellerimle öldürecektim.
Normalde hiç kimseye nefret beslemeyen ben, şimdi neler düşünüyordum. Nasıl olsa bu ormandan çıkamayacaktık. Savaşmaktan başka çaremiz yoktu. Ateşe ateşle karşılık verecektik.
Cesaretlendiğimi iliklerime kadar nefretle karışık hissediyordum. Yapabilecek miydim bilmiyordum ama istiyordum. Bunların sorumlularının kafalarını kopartıp ağaçlara süs niyetine asacaktım.
Gözyaşlarımı silip tam ayağa kalkacakken bir şey farketmiştim. Bütün cesetlerin kalplerinde delik vardı. Bunun ne olduğunu anlamaya çalışırken o anda aklıma gelen şeyle "Taşlar şimdi yerine oturdu." diye fısıldadım. Tedy ve o şey kalplerine bir anahtar ve bir taş yerleştirmişlerdi. Aynı olay olabilir miydi ? Bu sefer aradıkları şey neydi ?
İçimde oluşan öfkenin ani bir patlamasıyla Tedy'nin kılığına bürünen o şeyin yanında soluğu aldım.
"Sizin amacınız ne !" diye bağırdım. Gözlerini bana dikmişti ama konuşmuyordu. "Bana cevap ver !" diye bağırdım tekrar tanımlayamayacağım ses tonumla.
"Onu rahat bırak Lill."
Arkamdan gelen bu sakin sesle birden irkilmiştim. Bana Lill diye seslenen tek bir kişi vardı.
O da Tedy'di.
Arkamı döndüğümde o "şey" kılığındaydı. Çocuklara baktığımda hepsi korkudan birbirlerine sarılmışlardı. Kim bilir şu an ne hissediyorlardı. Evlerine dönebilmelerini o kadar istiyordum ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayboluş
ActionVe bazen öyle bir çaresiz kalırsınız ki ölmek bile sizin için bir seçenek değildir. Orman, dehşetin yuvasıdır. Orman, içinde nelerin olduğunu bilmediğimiz gizemdir. Orman, ölümlerin en uygun yeridir. Ve bir orman, hayatınızı kaybetmenize ama ölmemen...