Yine geldim dönüp dolaşıp günlük cirosu cep doldurmayan eski plak dükkanına.
Ardil içerde. Elleri plaklarda bir ileri bir geri, kulağında babasından kalma bir kaset çalar.
Siyah saçları alnına dökülüyor tel tel. Başı hiç dik değil yüzüne hep bir açıyla bakıyorum. O benim yüzüme hep bir acıyla bakıyor. Garip bir iletişim şeklimiz var, müzik bir araç ama biz onun için üç beş çağ geriden geliyoruz.
Beni fark etti. Yüzünde serseri bir sırıtış var şimdi.
Benim de yüzümde serseri bir sırıtış var şimdi. Aramızdaki cam artık bir ayna; iki boyutu birleştirdi. Ardil'in kalbini görüyorum.
"Yine gelmişsin."
Yine geldim. Seni izlemek huy oldu bende.
"Büyükannem yeni plaklar istedi." diyorum dükkanın kapısında dikilirken.
Külliyen yalan. Büyük annem kalp ilaçlarını bile zor ister, bildiği tek şey sigara.
Ardil kafasını sallayıp içeri adımlıyor tekrar. Ardından gururla ilerliyorum, gurur duyuyorum Ardil'in ardında kalmaya.
"Hangi tarz olsun?" diyor gözlerime bakıp.
Elimi plaklarda gezdiriyorum onun gibi, Ardil'in parmak izlerini arıyorum.
"Bilmiyorum." diyorum utanarak.
Ardil gülümseyip yine kendi favorileriden üç tanesini seçip bana uzatıyor.
Ardil'in şarkılarını dinleyeceğim bu akşam, nasıl hissettiğini düşüneceğim her bir notada.
Plakları alırken eline dokunmak istiyorum. Ellerine dokunmak istiyorum. Kalbi ellerinde atıyor gibi geliyor bana.
"Yine mi aylaklık ediyorsun?"
Aptal patronunun sesiyle ikimiz de birer adım uzaklaşıyoruz birbirimizden.
Yüzü kıpkırmızı, boğazına kadar iliklediği gömleğiyle bize bakıyor. Yüzüne tükürsem keşke diye geçiriyorum.
Ruhu çirkin insanların yüzüne tükürmek istiyorum.
"Plak seçmesine yardım ediyordum." diyor sakince.
Herifle papaz olsa kuruş alamaz biliyoruz ikimiz de.
"Niye geldiğini bilmiyoruz sanki." diyor patron ağız dolusu gülüp.
İmasıyla Ardil'in gerildiğini fark ediyorum. Kalbim kırılıyor ama o da haksız değil.
Bu nefret dünyasında kimselerdeniz biz.
Ardil bana mahçupça bakıp yazar kasaya gidiyor.
O hesaplamaya başlarken cebimden buruşuk kağıtları çıkarıp önüne bırakıyorum.
"Yorulma." diyorum gülümseyip.
"Bu fazla." diyor eliyle fazladan koyduğum iki üç kağıt parayı.
"Değil." diyorum tekrar gülümseyip.
Tek kelimelerim yetmiyor kendimi ifade etmeye ama cümlelerle paragraflarla anlatsam Ardil'in onlar da yetmez. Yetmiyor hiçbir şey onu anlatmaya.
Ardil tereddütle patronuna bakıyor, adam erotik dergilerin orada gözleri çok başka yerde.
Hızlıca cebine atıyor para üstünü.
"Sağol." diyorum tekrar gözlerime baksın diye.
"Sen sağol." diyor, sonra gülümsüyor bana bir veda havasında.
Gitmem gerektiğinin farkındayım, gitmek istemiyorum.
İstemeye istemeye ilerleyip dükkanın kapısı açıyorum, açışımla kapının üzerindeki küçük zil şıngırdıyor.
Pavlov'un köpeği gibi her bu sesi duyduğumda Ardil'i hatırlıyorum. Yürek yangınım Ardil.
Sokağı geçip dükkanı ardımda bırakıyorum.
Kalbimi ardımda bırakıyorum ve evime gidiyorum.
yırtarak geçiyor kalbimizden
hayatı da törpüleyen zaman
şuramızda birşey var
acıya benzer
umuda benzer
böyle günlerde hayat
hem acıya, hem acıya benzer-A. Zekai Özger
Bu sefer bitircem annem söz....... BU SEFER BITECEK BU HIKAYE HER SEFERİNDE HANGI CIFTE YAZSAM SIRITIYOR OLMUYOR BU SEFER OLACAK
ARDİL DE YÜREK ATEŞİ DEMEK
okuduğunuz için teşekkür ederim sizi seviyorum muah.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüreğimdeki yangın. gxg
Short StoryBiliyorum sana giden yollar kapalı Üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni Ne kadar yakından ve arada uçurum; İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi [gxg]