#1#

740 36 22
                                    

Tepki: İlk karşılaşma
*senaryo şeklindedir.

Jeff the killer;

Otobüs durağında bekliyordun. Saat oldukça geçti. Hava çoktan kararmış, etraf karanlığa bürünmüştü. Kafanı elindeki telefondan kaldırdın ve etrafa bakındın. Boş. Kimse yoktu. Bulunduğun yer kurak bir arazi üzerindeki boş bir yoldan ibretti. Etrafta yaşam belirtisi yoktu. Ne bir hayvan ne de bir insan. Ordaki tek ışık kaynağı telefonun ve arada yanıp sönen sokak lambalarıydı. Bir an önce otobüsün gelip seni bu ürpertici yerden götürmesini istedin. Ve Tanrı galiba sesini duydu çünkü o an otobüsün farları yolu aydınlattı.
Ayağı kalktığında otobüsün kapıları önünde açıldı. Bindin, ancak sanki bu ortamda bi tuhaflık vardı. Bulunduğun otobüs diğerlerinden oldukça büyüktü. Sıra sıra koltuklar sanki sonsuzluğa gidiyormuşçasına çoktu ve otobüste senden başka kimse yoktu. Ah. Sen ve şu tuhaf görünümlü şöför. Yüzünde bir maske vardı, teni bir insana ait olamayacak kadar beyazdı, uzun siyah saçları omuzlarına düşüyordu ve gözleri... üzerinde konuşulamayacak kadar ürperticiydi, sanki yıllardır göz kırpmamış bir uyuşturucu bağımlısına aitti.
"Herkes nerede?" diye sordun.
Adam sana cevap vermedi. Dönüp bakmadı bile. Sadece yola bakıp sürmeye devam etti. Pes edip öndeki koltuklardan birine oturdun ve ortasından geçtiğiniz karanlık ormana baktın.
Ağaçlar. Karanlık. Daha fazla karanlık ve ağaçlar. Orman.
Bir dakika...
ORMAN?
Ani gelen panikleme ile başından aşağı kaynar sular döküldü.
Ormandan gitmemeniz gerekiyordu. Bu durakların hepsini ezbere biliyordun ve kesinlikle bu otobüs orman üzerinde bir yoldan geçmiyordu.
Panikledin ama sakin kalman gerekiyordu. Polisi aramak için adama çaktırmadan telefonunu çıkardın. Tam polisin numarasını tuşlarken dikkatini dağıtan bir şey oldu.
Bir koku.
İğrenç bir koku.
Sanki biri yıllardır sakladığı yemek artıklarını burada unutmuştu.
Arka koltuklardan gelen kokunun kaynağını merak ettin.
Arka koltuklara doğru ilerlemeye başladın. İlerledikçe koku yoğunlaşıyordu. En arkalara geldiğinde neredeyse kalp krizi geçirecektin. Şöför, yolcular, hostes...
Hepsinin cansız bedeni koltukların arkasında yerdeydi.
Kanları kurumuş üzerlerinde küçük kurtçuklar dolaşıyordu. Hatta bazıları çürümeye bile başlamıştı.
Tedirginlikle arkanı yavaşça döndün ve şöför koltuğundaki adama baktın. Aynı şekilde orada duruyordu ancak bu sefer dikiz aynasından o korkunç gözleri ile sana bakıyordu ve ağızındaki maskeyi çıkarmıştı. Maskeden geriye kalan tek şey de adamın kanlar içindeki bir gülücüğü andıran yırtık ağızıydı.

Jane the killer;
(üzgünüm ama burada erkekleri ele alamayacağım. Jane zaten erkekleri bulduğu yerde öldürüyor ve tepkinin oluşması için yaşamanız lazım o yüzden Jane'i sadece kızlar üzerinden yazacağım.)

İşten eve dönerken her zamanki gibi metroyu kullanıyordun. Genelde bu saatte kimse olmazdı. Herkesin uyuduğu saatte sen evde bile değildin. Harika. Bomboş olan metroya baktın. Bütün oturaklar boştu ve metro güzergâhı sürekli tünellerden geçtiği için etraf zaman zaman kararıyordu.
Bir sonraki durağa geldiğinde içeri bir kadın girdi. Oldukça sıradışı görünüyordu. Yüzünde gözleri ve dudakları siyah olan beyaz bir maske vardı. Uzun siyah saçlıydı ve siyah topuklu ayakkabılar ile siyah bir elbise giymişti. Elindeki siyah gülde kombinini tamamlıyordu.
Ne harika. Gecenin bir yarısı bir ucube ile aynı metroda bulunmak.
Kadın yavaşça ilerleyerek sana kısmen uzak bir mesafede olan oturaklardan birine oturdu.
Ona bakmaya devam ettin. Baktığını fark etmiş olacak ki kafası yavaşça sana döndü. Oyuncak bebeği andıran maskesinin ifadesizliği ve kadının duygularını saklaması seni biraz ürpertmişti.
Bir süre bakıştınız. Sonunda bu aptal atmosferi bozmaya karar verdin ve kadına seslendin.
"Buralarda bir kostüm partisi olduğunu bilmiyordum."
Kadın ifadesiz bir şekilde sana bakmaya devam etti. Gerici bir ortam oluşmuştu. En sonunda Kadın ayağa kalktı ve sana doğru yürümeye başladı. Topuklu ayakkabısının sesi her defansında sana daha da yaklaşıyordu.
O yaklaştıkça bir şey fark ettin. Kadının bacakları, kolları, elbesinin ve maskenin kapattığı her yeri yanık izleriyle doluydu.
Bunlar sadece bir yere değerek oluşmuş küçük ölçülü yanıklar değildi. Sanki biri onu ateşin içine atmış ve kadın diri diri yanmış gibiydi.
Maskeli kadın tam karşında durmuştu. Bir süre sana baktıktan sonra elindeki siyah gülü sana uzattı. Tereddüt etsende gülü aldın çünkü içinden bir his sana gülü almazsan kırılacağını söylemişti ve nedense bu senin içinde küçük bir parçalanmaya neden oldu. Kadın anlaşılan ıstırabların en büyüğünü yaşamış, acıların en büyüğünü çekmişti. Onu kırmak istemiyordun. Gülü eline aldıktan sonra öbür durağa geldiniz ve kadın hızlı adımlarla metrodan indi. Kalakalmıştın. Dönüp arkana kadına kim olduğunu, neler yaşadığını sormak istedin. Arkanı döndüğünde çoktan gitmişti. Topuklu ayakkabılarının çıkardığı ses hala kulaklarında yankılanıyordu. Kapılar kapandı ve metro hareket ederken hala onı düşünüyor, elindeki siyah güle bakıyordun.

CREEPYPASTA TEPKİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin