"Ellerimde ellerin mi kaldı, gözlerimde gözlerin mi kaldı," Köpürterek yıkadığım tabağı tezgaha koydum. Üstüme su sıçramıştı ve kollarım ıslandığı için beni rahatsız ediyordu. Derin bir nefes bıraktım ağzımdan. "Aklımda bir sen kaldın be Serhat."
Üç gündür içim içimi yiyordu.
İstanbul, kandırma. Engelle anasını, aldırma.
Üç gündür ondan bir haber alamıyordum. Deliliğimle o kart parçasını kırmış, o da yetmemiş gibi sinirimi çıkartmak için makasla on parçaya bölmüştüm. Engellemiştim. Onunla bağlantım kesilmişti!
Hayat umrunda olmayan kardeşim bir hayalet gibi koridordan geçip gittiğinde annem arkasından söyleniyordu. Alışverişe gidilmesi gerekiyordu ve güzel kardeşim bu harika işi bana kitlemeyi düşünüyor olabilirdi.
Ellerimi kurulayıp sakince odasına adımladım. Kapısı hafif aralıktı, ses gelmiyordu. Aralıktan baktığımda kaşlarımı çattım. Tam olarak öyle düşünüyordu!
Yatağa yüz üstü kapanan kardeşimi çıldırtmak amacıyla kapıyı gıcırdatarak açtım. Birinci dünya savaşından kalma odasını havalandırmadığı için bok gibi kokuyordu. İğrenerek elimle burnumu sırakarak cama yöneldim. Perdeleri kenara çekerek odanın aydınlanmasını sağladım ve camı sonuna kadar açtım. İçeri giren temiz hava sayesinde birazda olsa rahatladım. Hala yatıyordu!
"Ulan kalksana! Annem yarım saattir ne anlatıyor sana? Git alınacakları al gel, size kek yapacağım gitmeden önce."
"Yapma. İsteyen mi var?"
"Dün yalvaran kimdi?"
Tek gözünü açarak yastıktan başını kaldırdı. "O an hastaydım bir kere."
"Sen her zaman hastasın!" dedim ellerimi iki yanıma açarak. "Canın bir şey istese topukların vura vura gidersin markete. Ben isteyince niye yapmıyorsun?"
Sessiz kaldığında omuzlarım düştü. Yarın akşam Diyarbakır'a dönmeyi planlıyordum ama kardeşimin bundan haberi yoktu. Haberi olsa bile onu şu an yataktan kaldıracak gücün ne olduğunu bilmiyordum. Çaresizce mutfağa yöneldim. İşimi bitirdiğimde odama gidip üzerimi değiştirdim. Kendim gitmeyeceksem başka kim gidecekti ki?
Anneme çıktığımı seslenip anahtarımı aldım ve bahçeye indim. Temiz hava ciğerlerime dolduğunda yüzümde beliren gülümsemeyle demir kapıyı açıp yola çıktım. Karşı evden bana el sallayan Hüsniye teyzeyle daha çok gülümseyip ben de el salladım.
"Ahsen! Kızım bir gel bakayım yanıma!"
"Geliyorum..." Mırıldanıp onların bahçesine adımladığımda gergin hissediyordum. En son onunla görüştüğümde numarasını almıştım. Soracağı sorulardan korkuyordum. Engellediğimi öğrense beni şakasız terlikle kovalayabilirdi.
Yanına geldiğimde siyah kısa saçlarını eliyle düzeltti. "Ah, canım benim! Nasılsın, iyi misin?"
Yalandan bir gülümseme koydum yüzüme. "Çok iyiyim, Hüsniye teyze. Sen nasılsın?"
Tek kaşını kaldırarak bana baktı. Anlamaya çalıştığı belliydi. "Ben de iyiyim. İyiyim de, bizim oğlan nasıl?"
Başımı önüme eğdim umutsuzca. Uzun zamandır seviyordum onu. Ama onun benden haberi bile olmadığına emindim. Seneler önce bir hastanede görmüştü beni, hatırlamadığına emindim. Birde bütün bilgilerimi önüne döktüğünde fotoğrafımı görmüştü. Fakat karşı komşuları olduğumu biliyor muydu, bilmiyordum.
Karşılıksız seviyordum ve bu en kötü olanıydı.
"Bilmem, nasılmış?" Tişörtümü düzeltir gibi yaptığımda elimi tuttu. Başımı kaldırdım. Üzgünce izliyordu ifademi. "Cevap vermedi mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ellerimde Çiçekler |TEXTİNG|
NouvellesSadece cansız çiçekler. En sonunda vazoya alınan, hayata karşı umudu olmayan, masum, karşılıksız... Krizantem gibi.