yığıntı, çözülen bağcıklar ve vişne, limon, karamelli dondurma

287 26 38
                                    


i lost my mind long ago, down that yellow brick road

🎞️

ellerimi şortumun cebine sokmuş, bakışlarımı yere dikmiş topuklarım ve parmak uçlarım üzerinde gidip gelerek sallanıyordum. ılık bir rüzgar tenime değiyor ve ürpermeme neden oluyordu. sudan henüz çıkmıştık çünkü.

ayaklarımı yol boyunca uzanan gri tuğlaların ortasında sadece bir tane olan sarı tuğlanın üstünde birleştirdim. buranın neden böyle olduğu hakkında epey absürt düşüncelerimiz vardı küçükken ancak şu an sadece bunu kabullenip ayırt edici bir özelliğe sahip olduğundan buluşma noktamız olarak belirlemiştik.

göletten çıktıktan sonra soonyoung'a on beş dakika sonra sarı tuğlalı yolda buluşacağımızı defalarca tekrarlasam sa o hep bekletirdi. şimdi neredeyse on dakikalık bir bekleyişteydim ve görünüşe bakılırsa gelecek gibi de değildi.

unutmuş muydu?

hayır, soonyoung her şeyi en gereksiz ayrıntısına kadar hatırlayabilecek kuvvetli bir hafızaya sahipti.

çok fazla kitap okuyordu, bazen nefes almak yerine bile kitap okuyordu. ben elinden kitabı zorla almasam asla bırakmazdı ama soonyoung benim dizi izleme bağımlılığımın daha kötü olduğunu söyleyip bundan sıyrılmaya çalışırdı.

bir ileri, bir geri. kafamda gürültülü müzikler çalıyordu ve bunu ıslık öttürerek dışarı atıyordum.

bu akşam friends'in yeni bölümü yayınlanacaktı ve birlikte izlemek için sözleşmiştik, çoğu zaman bunu yapardık, ilk beş dakikadan soonyoung eline bir kitap alırdı ben ise dalgınlıktan asla bölüm bitene kadar izlemediğini fark etmezdim. 

sonrasında bir sonraki gün akşamına kadar gelecek bölüm hakkında kafasını şişirirken ben, kitabını bir kenara bırakır beni gülümseyerek dinler ve her söylediğim şeye eleştiride bulunup sinirlenmeme sebep olurdu.

günlerimiz hep böyle geçerdi, artık tamamen bir rutin oluşturmuştuk; sabahın erken saatlerinde kalkıp kalabalık sahilden kaçar, bisikletlerimizle ormana kadar yarışır ve kimsenin olmadığı gölete girerdik. ben suyu pek sevmezdim ama soonyoung beni zorla suya soktuğunda ya da bir çeşit yılanlıklarla beni ıslattığında ona eşlik ederdim.

dönüşümüzde ise yine bisikletlerimizle yarışırdık ve kaybeden dondurma ısmarlardı. dondurmamızı yiyerek yan yana olan evlerimize kadar yürür, hemen arkasında tam ortadaki ağaç evimize çıkardık.

binbir güçlükle yaptırdığımız ağaç evimiz. biz küçükken hayal gücümüz fazla geniş olduğundan, sınır tanımadığımızdan ve tabii haylaz olduğumuzdan ötürü bizim için bir ağaç ev yapmışlardı. böylelikle evin içindeki kaos, gürültü ve dağınıklığı biraz olsun azaltabilmişlerdi.

ilk zamanlar içerisi oyuncakla dolu olan evimizi ertesi yıl tamamen değişen zevklerimiz ve olgunlaşan kişiliklerimize göre doldurmaya başlamıştık. yıllar içinde defalarca değiştirdikten sonra artık şimdiki haline bürünen ve bir daha asla değişmeyeceğine emin olduğumuz bir biçimde bizim her şeyden kaçıp sığındığımız bir yer haline gelmişti.

içerisine fazla anlam yüklemiştik ayrıca, çocukluğumuzu geçirdiğimiz bir yer olmasının yanısıra evimizden güç bela izinler alarak taşıdığımız birkaç örtü, tabak çanak ve yine izin alamadığımız için araklayarak getirdiğimiz malzemelerle doluydu.

bir şekilde içeriyi yığınla eşyayla doldurduğumuzda buranın adını yığıntı koymuştuk. yığıntıdan bir farkı yoktu.

zeminindeki bir tahtayı baştan sona sarıya boyamıştık mesela, çünkü bir araya geldiğimiz her yerde mutlaka sarılık vardı.

yellow brick road • ksy & ljhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin