sırıtıyordum.aptal gibi sırıtıyordum ve yemin ederim artık çenem ağrıyordu. elimdeki son çileğimi yiyor, son birkaç gündür soonyoung'un dibimden ayrılmayışını düşünüyor içimden sessiz sevinç çığlıkları atıyor ve sırıtıyordum.
o gece soonyoung bana hemen şiir okuduktan sonra öylesine rahattı ki, sıkıca sarılmış, saçlarımla oynamış, yüzüme gereksizce dokunuşlar bırakmış, bana aptal şeyler anlatıp güldürmüştü. saati epey geciktirip nihayetinde uyumaya karar vermiştik.
ama ben kendimi öyle enerjik hissediyordum ki çığlık atmak, bütün duygularımı böylece dışarıya bırakmak istiyordum. tabii bunları güçlükle bastırıp bunun kötü bir fikir olduğunu tekrarlayıp kendimi dizginleyerek zorla uyumaya çalışmıştım.
sonraki beş gün boyunca da yığıntıdan sadece evden yemek aşırmak, gölete gittikten sonra duş almak için çıkmıştık. soonyoung bana verdiği sözü tutmak için sabaha kadar atari oynamak için beni kışkırtmış, bütün oyunlarda yenilerek sürekli şikayetler etmişti.
friendsin yeni bölümlerini izlemiş, kitap okumuş, birbirimizle dalga geçmiştik. yığıntıyı temizlemiş, derleyip toplamıştık. saçlarımı süslediği çiçekleri de fotoğraflarımızla dolu olan duvara dizmiştik. soonyoung aniden gelen enerjisiyle kalkıp müzikler açmış, beni de zorla ayaklandırıp dans ettirmişti.
bütün dünya uyurken dışarıya kaçmış, yıldızları izlemiş, çıplak ayaklarımızla sahili turlamış, birbirimizle uğraşa uğraşa ağaç evimize dönmüştük.
geceleri ayrı ayrı uyumak yerine birlikte uyumuştuk, bu da benim ondan çok daha geç uykuya dalmamı ve yine aynı şekilde ondan çok daha erken uyanmama neden olmuştu. çünkü yanımda olduğunun bilincindeyken yüreğim patlayacak gibiydi ve hiçbir vücut fonksiyonum düzgün çalışmıyordu.
aptal soonyoung beni delirtmişti işte! onun yüzünden sürekli ama sürekli sırıtıyordum günlerdir, yüreğime neşe saçıyor, güneşin çok daha güzel doğmasına, şarkıların çok daha uzun sürmesine, günlerimin bitmemesini isteyeceğim kadar güzelleşmesine neden olmuştu.
bana sevdiğim karamelli çikolata, bir sürü şişe kola ve tabii ki dondurmadan alıp iyice şımarmama neden olmuştu. tabii beş gün boyunca bana şiirler okumayı ihmal etmemişti.
ve tıpkı söylediği gibi dün, bay choi'nin bahçesine gizlice girerek benim için çilek çalarken dikenler her yerini çizmişti, ben aptallığına kahkahalar atarken o beni susturmak için ağzıma çilek sokup sessiz olmam için ikazlarda bulunmuştu.
şimdi ise güneş en güzel tonuna bürünmüş, batmaya hazırlanırken gökyüzünü turuncuya boyayarak yüzümü ısıtıyordu. dünden benim için çaldığı, kalan birkaç çileği yiyor, dondurmacıya doğru aptal gibi sırıtarak yürüyordum. göletten yaklaşık bir saat önce dönmüş, duşlarımızı almış ve yığıntıya gitmeden önce bir şeyler almak için sözleşmiştik.
üşüdüğüm için üzerimde bana verdiği gri kapüşonlusu vardı. şortumu bile gizleyecek kadar uzundu, ellerimi de içeride tutup ağır ağır ayaklarımı yere sürterek yürürken marketten çıkıp bana yetişmesini bekliyordum.
hafif ıslak saçlarımı uçuran rüzgar bile bana öyle tatlı geliyordu ki daha fazla sırıtmamak için alt dudağımı dişlerim arasında ezdim ve ne zaman vardığımı anlamadığım dondurmacının önünde durdum.
"merhaba bay lee!" dedim neşeyle, bana bakıp iç ısıtan bir gülümseme sundu ve o da bana "merhaba!" deyip karşılık verdikten sonra ne istediğimi sormadan külahımı hazırlamak adına karamelli dondurmadan koca bir top aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yellow brick road • ksy & ljh
Fanfictionçünkü bir araya geldiğimiz her yerde mutlaka sarılık vardı.