if i lay here,
if i just lay here,
would you lie with me and just forget the world?📻
bir çift gözün üstümde gezindiğini karanlığın derinliğinde hissettim, bilincim hızlıca açıldı ama bununla birlikte başıma bir ağrı girdi ve üzerimdeki ağırlıkla gözlerimi bile aralayamadım.
kendimi bildim bileli; yeteri kadar uyuduysam -4 saat civarı- uykudayken birinin bana baktığını hissettiğimde birdenbire uyanıyordum, bu elimde olan bir şey değildi, ki çoğu zaman da bu durumdan çok şikayet ederdim çünkü uykuyu çok severdim. ve beni çok sevdiğim bu uykumdan alıkoyan şeyin son zamanlarda bakmaktan kaçındığım bir çift göz olduğuna da emindim.
çok sıcaktı, ve bu biraz halim olsa sızlanıp söyleneceğim türden bir rahatsızlık veriyordu, bunun yanısıra uykumu üzerimden hala atamamışken üzerimdeki örtünün ağırlığını yeni yeni fark ediyordum.
üstümü açmayı istedim aklım daha da kendine gelirken, bunun için çok uykulu ve tembel olduğumu düşünüp vazgeçtim anında. sıcaktan buharlaşacak gibiydim ve bu kaşlarımı çatmama neden oluyordu.
televizyon açık olmalıydı, gözlerim yumulu olmasına rağmen değişen renkleri ve tabii kısık sesli konuşmaları işitebiliyordum.
saat on birde hala uyuyamamış ve yatakta dönüp dururken kendi düşüncelerimle boğulmuş bir vaziyette bu işkenceye dayanamayarak yığıntıya kaçmıştım. soonyoung'un odasının ışığı sönük olduğundan çoktan uyuduğunu düşünüyordum çünkü o; sabahları çok erken kalkar, keyfine göre biraz koşar, biraz yüzer ve güne enerjik başlardı. tabii erken kalkmanın ve benimle uğraşmanın verdiği yorgunlukla geceleri de daha çabuk uykusu gelirdi. bu yüzden onunla dalga geçsem bile beni umursamaz, sadece gülümser geçerdi.
ve yine saat on ikiye gelirken ben hala müzik dinliyor, kaset kutumuzu düzenliyor, soonyoung'un karaladığı kağıtları inceliyordum. uykumun ne zaman geldiğine, koltukta sızdığıma ve hatta soonyoung'un yanımda bitip üstümü örttüğüne dair hiçbir şey hatırlamıyordum.
bakışlarını yeniden üzerimde hissettim, şimdi uyku mahmurluğum biraz daha geçmişti bunu hissedebiliyordum. üzerimi hafifçe açtım, tenime çarpan serinlikle rahatlar gibi oldum.
gözlerimi aralayıp ona doğru döndüm, boynundaki kolyelerle üstü çıplak vaziyette yer minderlerinin üzerine uzanmış, arada gidip gelen televizyona odaklanmış bir şekilde tom ve jerry izliyordu. arkası bana dönüktü, hemen başucunda son zamanlarda dilinden de elinden de düşüremediği ve bitmesini istemediği için yavaş okuduğu ölü ozanlar derneği duruyordu. tişörtünü de oraya gelişigüzel bırakmıştı.
kitabının üstünde ise siyah çerçeveli gözlüğü yer alıyordu; genelde kimsenin -ben de dahil- onu göremeyeceği zamanlarda takardı ki bu zamanlarda da muhtemelen gözlerinin fazlaca yorulmuş olması şarttı. aksi halde onu gözlüğüyle nadiren görmüşümdür, her ne kadar boncuklardan bir gözlük zinciri verip ona takması için zorlasam da gözlüğüne taktığı zinciri sırf ben düşünüp uğraştım diye taktığını özellikle belirtir, gözlüğünü yalnız kalıncaya değin yüksek raflara kaldırırdı.
biraz daha kıpırdanıp etrafı imcelediğimde pencerelerin hatta kapının bile açık olduğunu gördüm, hiç rüzgar yoktu, çok çok sıcaktı. gökyüzü zifiri sayılmayacak kadar karanlık ama berraktı. sahi, saat kaçtı?
kıkırtıları çok çok sessizdi ve kendini dizginliyordu. "soonyoung," diye sessizce fısıldadım adını ben de, hızlıca bana doğru döndü ve beni uykumdan uyandıran, bakmaktan kaçındığım gözleri beni buldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yellow brick road • ksy & ljh
Fanfictionçünkü bir araya geldiğimiz her yerde mutlaka sarılık vardı.