bir kova su, açık pencereler ve bir çift gözün içindeki dünya

117 18 35
                                    


never wonder where i am , 'cause i am always by your side

🎞️

yığıntının iki camı ve kapısı tamamen açık, içeriye rüzgar doluyor, masadaki kağıtların köşeleri hafifçe havalanıyor sonra gerisingeri yerine yerleşiyordu.

her yerin açıkta olmasından ötürü birinin bizi görebileceğinden değil de kendimi rahatsız hissettiğimden koltuğa iyice sinmiş, elimde soonyoung'un birkaç gün önce getirdiği oz büyücüsü kitabını tutuyor, gözlerimi satırlarda gezindiriyordum.

yarın dakika önce kasetçalara yerleştirdiği kasetten yüksek sesle total eclipse of the heart çalıyordu ve soonyoung da elinde bir bezle hiç çekinmeden bağırarak şarkıya eşlik ediyordu.

dün akşam burada kalmıştık, ben de sabaha kadar hapşırıp onu uyutmadığım için buranın fazlaca tozlandığını ve artık temizleme zamanının geldiğini söyleyip bir kova su ve iki bez -biri benim içindi- ile öğleden sonra geldiğinde sadece ona bir şeyler anlattırıyordum.

masanın üstündekileri yere alıp her şeyin dikkatlice tozunu alırken gözlerimi bir sayfa dolusu kelimelerden daha çok onun üzerinde buluyordum, yaptığı şeyleri ve birden çıkışarak şarkıya eşlik etmesini izleyerek gülümsüyordum.

"and i need you now tonight," diye bağırdı yine, elindeki bezle son kaseti de dikkatlice sildikten sonra diğerlerinin olduğu birlikte ilk önce tamamen siyaha boyadığımız daha sonra çok sıkıcı olduğunu düşünerek üstüne bir şeyler çizerek daha da çirkinleşen kutunun içine bıraktı. "and i need you more than ever!"

sonrasında bana doğru dönerek gözlerime baktı, yüzünde büyük bir gülümsemeyle elini bana doğru uzattı, "and if you only hold me tight," diye devam ederken ona eşlik etmemi beklercesine gözlerini büyüttü.

"we'll be holding on forever," ben de şarkıya ve ona eşlik ettiğimde gülümseyerek bana yaklaştı, yeni yeni anlıyormuş gibi yüzündeki gülümseme düştü, kaşlarını çattı ve bana sorgularcasına bir ifade takınarak baktı.

"neden bana yardım etmiyorsun?" dedi yalandan bir kızgınlıkla, omuz silktim. "kitap okuyorum."

söylediğimin ironikliğine güldü, aklını dağıtmak için konuyu değiştirdim. "dün akşam neden koşarak geldin?"

soonyoung'un mimiklerini okumayı artık tamamen öğrendiğimden şu an bana nereden biliyorsun diye sorarcasına baktığını, hatta biraz şaşırdığını ve tabii inanamadığını anlıyordum.

elbette evinden buraya gelişini izleyecek kadar ruh hastası değildim; dün akşam izlemiştim çünkü evde değildi, yine o kızla mı görüşmüştü bilmiyordum. kaldı ki, o günden sonra da randevusu hakkında konuşmamıştık.

"köpek kovalıyordu," dedi açıklama yapmaya başlamadan önce, nereden bildiğimi, nasıl bildiğimi önemsemiyordu ve sadece sorduğum şeyi cevaplıyordu ben de burada elimde bir kitapla sadece verdiği bir cevapla beni etkilemesine müsaade ediyordum.

kafamda kuruyordum belki de, deli miydim?

"nasıl yani?" diye sordum, "buradaki köpekler kovalamaz ki."

söylediğim şeye kıkırdayarak elindeki bezi yıkadıktan sonra büyük masamızı tüm odağını oraya vererek silmeye başladı, "aramızda ufak bir münakaşa oldu." dedi.

anlamlandıramadığım bir şekilde kaşlarımı havaya kaldırdım. tanrı şahit biraz bile ciddiyeti yoktu şu an, ona ayak uydurmak istedim. "köpeğe mi havladın?"

masadaki bakışları hızlıca beni bulunca aramızda bir sessizlik oldu ama sadece birkaç saniye sonra kendimi tutamayıp bu haline kahkaha atmaya başlayınca o da bana katılarak gülmeye başladı.

yellow brick road • ksy & ljhHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin