!!!bölüm, şeker portakalı kitabından spoiler içeriyor!!!•
because i'm a mirrorball,
i'm a mirrorball
i'll show you every version of yourself tonight🪩
kitap okurken ağlamamızın sebebi karakterlerle kurduğumuz empatiden mi, sadece okuduğumuz kurguya üzüldüğümüzden mi yoksa hayatımızda olan bitenlerin içimizde sıkışa sıkışa bir bahaneyle patlak vererek dışarı çıkmak istemesinden mi kaynaklıydı?
neden tam şu an deli gibi ağladığımı, kendimi sakinleştirmeye çalışırken daha da kötüye gittiğimi bilmiyordum. elimdeki kitabı henüz bitirmiş, kapağını kapatır kapatmaz da ağlamaya başlamıştım.
şeker portakalını biz küçükken soonyoung'un elinde ilk gördüğümde okumak için fazlasıyla heveslenmiştim. ancak bunun için ne kadar yalvarsam da kitabı benden sürekli gizleyerek okumamı engellemiş, bunun için fazla güçlü olmadığımı söylemişti.
geçen gün, soonyoung yığıntıdan çıkıp gittikten hemen sonra saçlarımdaki çiçekleri kıyamadan özenle çıkartmış, masaya öylece bıraktıktan sonra rastgele şarkılar açmış ve sinirlerimi biraz yatıştırıp aklımı dağıtmak amacıyla etrafı kurcalamıştım. kitabı, masanın üstünde üst üste yığılı diğer kitaplar arasından seçebildiğimde güçlükle alıp evime dönmüştüm.
başlamak için iki gün bekledikten sonra daha fazla ertelememek adına kitabı elime alıp korka korka okumuştum. şimdi, dizlerim üstünde öylece dururken ağlayarak kapağını inceliyordum. ilkin kitaptaki olaylara ağladığımı düşündüm, sonra karakterle empati kurup çok sevdiğim ve beni herkesten çok sevdiğine inandığım birinin öldüğünü düşünerek bunun ne kadar acımaszıca olduğunu fark ettim.
sonra da soonyoung'un kitabı sırf üzülmeyeyim diye benden gizlediğini, beni ne kadar düşündüğünü, önemsediğini en çok da bana ne kadar büyük bir şefkatle yaklaştığını düşündüm.
tüm bunları zihnimde döndürüp dururken de burnumun ucundaki sızıya direnemeyerek kendimi bırakmıştım. çok değil, belki birkaç dakika sonra aklım sadece soonyoung'a kaydığında onu fazlasıyla özlediğimden ağladığımı sanıyordum.
bu gece, yığıntıda beni arkasında bırakıp gideli dördüncü günün gecesi oluyordu, bu süre içerisinde düşüncelerimden kaçmak için elimden geleni yapsam da yüzleşmem gereken duygularımla başa çıkamadım.
soonyoung'u en yakın arkadaşım sanıyordum, onu en yakın arkadaşım gibi görüyordum ama artık değildi. soonyoung'u artık en yakın arkadaşım olarak görmek istemiyordum, ona karşı çok daha fazlasını hissediyordum.
en yakın arkadaşım olmasından çok daha fazlasına ihtiyacım vardı, sanki ona ömrümün sonuna kadar bağımlı kalmam gerekiyordu çünkü o güzel gözleri bana değdiğinde bana böyle hissettiriyordu.
beni kendine çekiyordu, ona kapılıyordum ve buna engel olamıyordum. buna nasıl engel olabileceğimi bilmiyordum. ona kapılmamak için, bana öyle baktığında ona kapılmamak için artık kendime engel olmak istemiyordum.
dizlerimde duran kitabın üstündeki gözyaşlarımı ellerimle temizledim.
soonyoung defalarca yanıma gelmek istemişti, kapıyı her çalışını, annemle konuşmalarını, beni görmek için ısrar edişini, penceremin hemen aşağısında adımı seslenişlerini görmezden gelmek çok zorlamıştı beni.
ancak sinirim eve döndüğümde öyle çoğalmıştı ki, onu görmekten kaçınmaya başladım. çok sevdiğim bir kişiye aynı anda hem kızgın hem de kırgın olunca yüzüne bakmaktan kaçınırdım. gözler, gülüşler, duygular hemen yumuşatırdı beni ve tüm o kızgınlığımı kırgınlığımı alıp giderdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yellow brick road • ksy & ljh
Fanfictionçünkü bir araya geldiğimiz her yerde mutlaka sarılık vardı.