i can't fight this feelings any longer
and yet i'm still afraid to let it flow,
what started out as friendship has grown stronger,
i only wish i had the strength to let it show📸
küçükken istemediğim şeyleri zorla yaptığımda ya da istediğim şeyleri yapamadığımda hep bir özel gücüm olmasını ve bu gücümle her şeyi yapabilmeyi dilerdim.
soonyoung ile yeni yakınlaşmaya başladığım dönemler dışarıda çok fazla durduğumdan annem oyun saatlerime bir kısıt koymuştu, ne kadar ağlasam da sızlasam da bu konuda çok katıydı. dışarıda uzun saatler kalamıyordum.
yine aynı şekilde evde istemeden bir şeyler kırdığımda, gece yemek yemek için uyandığımda, eve dışarıdaki bütün çöpleri getirdiğimde hep aynı şeyi düşünürdüm; keşke istediğim zaman görünmez olabilseydim!
bunu soonyoung'a söylediğimde bana gülmüş, istersem görünmez olabileceğimi söylemişti. ona bunun nasıl olacağını sorduğumda ise gözlerimi üç kere hızlıca kırpmamın yeterli olduğunu söylemişti. koşulsuz ona güvenerek gözlerimi üç kere kırpmış ve geri açtığımda karşımda beni göremeyen soonyoung ile karşılaşmıştım.
soonyoung nehrin etrafında adımı seslenerek beni bulmaya çalışırken -tam karşısındaydım- ona sesleniyordum ama asla beni görmüyordu. belki bu sadece saniyeler sürdü ama ben onun beni görmediğine inanarak korkudan ağlamaya başlamıştım.
sonrasında ise ne kadar beni gördüğünü söylese de ona inanamıyor, bana her dokunuşunda, gerçek olduğunu kanıtlamak istediğinde daha çok ağlıyordum. aptal soonyoung'un aptal şakalarıyla henüz yeni tanıştığım için bu bende travma oluşturmuştu. kahkahalarını da hiç unutamıyordum.
en nihayetinde önce ellerimizi kenetleyip sonra bana sıkıca sarılmış, hatta yanağıma da bir öpücük bırakmıştı. artık ağlamayı kesmiş, ona yeniden inanmış, güvenmiş ve rahatlamıştım. bu olay üzerinden yıllar geçse de hala anlatıp dalga geçtiği bir olaydı ve ben o zamandan beri hiç görünmez olmayı dilememiştim.
tam şu an hariç...
yığıntının verandasında ayaklarım aşağıya sarkarken bir ileri bir geri sallayıp sabahtan beri aklımda dönüp dolaşan rüyamı düşünüyor, içim sıkışa sıkışa nefesler almaya çalışıyordum.
elimde bir çizgi roman vardı, kendimi ne zaman odaklamaya çalışsam aklım allak bullak bir şekilde beni bunaltıp buna engel oluyordu.
rüyamda aşırı yağmur yağıyordu, burada sıklıkla yağmur yağmazdı ama yağdığında da dışarıda kalamayacağın türden damlalar her yeri doldururdu. soonyoung ile yağmurda yürüdük, koştuk, çok fazla gülüşüyorduk bunları çok net hatırlıyordum.
ellerimden tutup beni çekiştirdiğini, komik saçma şeyler söylediğini, gözlerime baka baka benimle uğraştığını da hatırlıyordum. o kısma kadar konuşmalarımız neyle ilgiliydi bilmiyorum ama sonrasında sırılsıklam olup yığıntıya döndüğümüzde kendimi tutamayıp ağlamaya başlıyordum.
bana her şeyin yoluna gireceğini söyledi, sıkıca sarıldı, sanki neden ağladığımı ben bile bilmezken o biliyormuş gibiydi ve bunun düzeleceğinden emindi. bir an kendimi tutamayıp onun yüzüne baktığımda gözlerimiz birleşti.
rüyada değil de, gerçekten bunları yaşıyormuş gibiydim ve kendimi o kadar çok kasıyordum ki bütün bedenim ağrıyordu.
sadece bakışlarımdan soonyoung benim bütün hislerimi, düşüncelerimi anladı. içim birden tedirginlikle doldu. korkuyla titredim ve geri çekilmek için hamle yaptım. ama beni sıkıca tuttu, yüzüme doğru yaklaştı, o kadar yakınımdaydı ki nefes alamadığımı hissettim ve soonyoung bana daha da yaklaşırken soluklanarak uyandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yellow brick road • ksy & ljh
Fanfictionçünkü bir araya geldiğimiz her yerde mutlaka sarılık vardı.