"Canım eniştem, nerelerdesin? Hazırım ben seni bekliyorum" diyerek hevesle konuşmama karşılık, eniştem sakindi. Belki biraz mahçup...
"Hesapta olmayan bir görev çıktı. Bugünlük başka bir arkadaşla göndersem seni olur mu?" dedi.
"Olur ya sıkıntı yok. Sıkıntı olacaksa başka gün de gitsek olur" dedim ama hızla reddetti. Dur ben gruba yazayım spora kim gidecek diye. Arayacağım ben seni" dedi ve telefonu kapattı. Çoktan hazırladığım çantama baktım ve balkona çıkıp güzel havayı soludum. Görev işte ne zaman çıkacağı belli olmuyordu. Telefonum tekrar çaldığında hızla açtım.
"Emre diye bir arkadaş var, o alacak seni. Kaydını da yaptıracak, hazırlansın on dakikaya oradayım dedi. Numaranı verdim, arayacak seni" dedi ve tekrardan kapattı telefonu. Bak bu çok iyi denk gelmişti işte kimseye yük olmazdım artık, canım istediği gibi gider gelirdim.
Üzerime hala bol gelen nadir hırkalardan birini geçirdikten sonra ayakkabılarımı da ayağıma geçirdim. Çantamı aldıktan sonra kapıyı kitleyerek dışarıya çıktım. Hava zaten güzeldi, hem o kadar işi arasında bana iyilik yapacak adamı bekletmesem daha iyiydi. Ne derler bilirsiniz; servis beklemez, beklenir.
Kulaklıklarımı çantama koyup koymadığım konusunda tereddüte düştüm kısa bir an ve çantamı önüme alarak karıştırmaya başladım. Pembe kulaklıklarımı bulduğumda, tekrardan kapamadan önce cüzdanımı da alıp almadığımı kontrol ettim. Sanırım her şey tamamdı.
Beyaz bir araba mahallenin başında göründüğünde eş zamanlı olarak çalan telefonumla onun geldiğini anladım. Direkt telefonu açtım.
"Kapının önündeyim, gördüm seni. Solunda kalıyorum" dedim hızla. Konuşması için fırsat verdiğimde, tok sesiyle, gördüm seni, dedi. Küçük bir manevra yaptıktan sonra yanıma geldiğinde kapıyı açarak yanına, yani manita koltuğuna oturdum.
"Selam, Emre ben" dedi. Koltuğa zar zor sığmış esmer kemikli yüzü olan bir adamdı. Arabada oluşumuzdan mı bilmiyorum ama gözleri o kadar açık renk duruyordu ki sanki göz çukurlarında iki tane cam bilye varmış gibi duruyordu. Etkileyici bir adamdı ama bizim ailede polise/askere verilecek bir tane kız vardı ve biz onu çoktan vermiştik.
"Dilara ben de. Memnun oldum. Ayrıca çok teşekkür ederim, zahmet verdim sana da" dedim, gülümsedi kısaca.
"Nihat abiyi severim, hem ben de spora gidiyordum zaten. Sırtımda taşımayacağım sonuçta, birlikte gider geliriz. Atla deve değil ya" dedi. Eğlenceli insanları severim. Ayrıca kendisinden feci şekilde "arkadaş olacağız enerjisi" alıyordum ki bir anda kendisine kanım ısındı bile diyebilirim. Üstelik benim biriyle iletişim kurmam bile ortalama üç gün düzenli görüşme isterdi.
"Ay çok sağ ol, çok makbule geçti valla" dedi bir anda.
"Sanırım kayıt da yaptıramamışsın, benim üzerimden yararlanabilirsin istersen. Benim hakkım da boşa gitmemiş olur" dedi.
"Harbi yapacak mısın bu iyiliği ya? Eniştem, ablamı kaydettirdi doğal olarak. Ben işte misafir olarak gidip geliyorum yanında ama zor oluyor yani" dedim.
"Çok sıcak kanlısın yalnız. İyi anlaşacağız senle, Dilara. Spora da gidecek arkadaş buldum kendime, iyi oldu" dedi ve duraksattığı arabayı vitese takıp yola koyuldu. Radyosunda yabancı bir şarkı çalıyordu. Eğlenceliydi o yüzden eşlik edemesem de camı açıp yüzüme vuran rüzgar ile sahili izlemeye başladım. Denize aşık biri olarak, sürekli olarak deniz görebildiğim bir yerde olmaktan çok mutluydum.
Şarkı değişirken birden sesini kıstığı için camı kapatıp ona doğru döndüm. Kırmızı ışığa denk gelmiştik.
"Şimdi spor salonunda kayıt yaptırırken, kuzenim mi diyeyim sevgilim falan mı? Nasıl bir yakınlık derecesi belirleyelim?"
İşte eniştemin peşine yapışıp spora gitmemin sebebi buydu. Polislere özel indirim sağlayan bir spor salonu vardı, üstelik Tekirdağ'ın en iyi spor salonlarından biriydi. Polislere ve seçtikleri bir yakınlarına %50'lik bir indirim yapıyorlardı.
"Kuzen diyelim, sonra birileyle fingirdersin salonda bu kız da gavat mıdır, demesinler" dediğimde büyük bir kahkaha koptu arabanın içinde. Yeşile dönen ışıkla tekrardan yola koyulsak da bir süre gülüşü devam etti.
"Yalan mı? Niye gülüyorsun?"
"Yok yalan değil de" dedi gözünden gelmiş yaşı silerken, "birden öyle gavat falan diyince boş bulundum galiba kusura bakma" dedi.
"Yok ya velinimetimsin şu an, sana asla kusura bakmam"
"Neyse sen konuştukça benim gülesim geliyor, ondan kısa keseceğim. Kuzen diyelim o zaman. Halamın kızı mı diyim?"
"O kadar soruyorlar mı ya? Neyse hiç erkek tarafı olamam o yüzden teyze kızı de" dedim.
"Dayımın kızı da diyebilirim" dedi spor salonun önündeki park alanına arabayı park ederken.
"Yok, teyze iyidir" dedim, peki, dedi ve arabadan indi. Ben de peşinden indim ve sıkı sıkı tuttuğum çantamı sırtıma taktım. O da bagajdan bir çanta çıkarıp koluna taktığında, geniş cüssesinin yanında bir de uzun boyu olduğunu gördüm. Dönüp bana baktığında, gözlerinin renginin genel olarak çok açık renk olduğunu da fark ettim.
O önde, ben arkada ördek yavrusu gibi girdik salona. Artık bana aşina olan sorumlunun burada olmayışına kısaca dua ettikten sonra, Emre'nin peşinde uzatılan kayıt kağıtlarını doldurmaya başladım. Neyse ki buraya birinin kuyruğu olarak gelmem gereken son gün olacaktı bu.
"Kartınızı hazırlatıyorum, çıkarken uğrar alırsınız Dilara Hanım" dedi gülümseyerek sorumlu beyefendi.
"Tamamdır, görüşürüz o zaman" diyerek kadın alanına doğru ilerlemeye başladım. Bugün zumba vardı ve birazdan başlayacaktı. Bu sevinçli halime çok iyi gelecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vur, Kaç ve Saklan
ChickLitNereye kadar vur, kaç ve saklan. Uslanırım, adam akıllı bi kız bulsam. O gün gelene dek bu eğlenceden bıkmam, eylemlerim devam eder. Evlenmeden durmam.