Şifrelenmiş Posta

8 1 0
                                    

Orada kaç dakikadır dikiliyordum? Ya da ne kadar zamandır elimdeki posta zarfına bakıyordum? Hiç mi hiç emin değildim. Panik yapmak ve korkmak istiyordum. Zira bütün bu duyguları yaşamak, tepkisiz kalmaktan çok daha kolay ve daha az dehşet vericiydi. Kendime gelmem ve bir an önce eve girmem gerektiğini kendime hatırlatırken, elimdeki zarf ve mektubu annemin göremeyeceği şekilde montumun iç cebine sıkıştırdım. Kapıyı örtüp içeriye girdiğimde, bir ağlama sesi işitince çok şaşırdım. Oturma odasından gelen bu sesleri takip ettiğimde, annemin yere oturup dizlerini kendine çektiğini ve sarsılarak ağladığını gördüm. Yanına hızlıca çökerek ellerimi dizlerinin üstüne koydum.

- Neyin var? Neden ağlıyorsun?

Gözleri hışımla bana dönünce, gözlerindeki yaşlar dudaklarına düştü ve ufak ama canlı bir tebessüm bahşetti. Vakit kaybetmeden olabildiğince sıkı sarıldı bana.

- Seni evde göremeyince... 

Ve tekrar ağlamaya başlarken, akan yaşlarını silmek için çabaladı.

Beni evde göremeyince öldüğümü zannetmişti. 

Onu kolundan tutup nazikçe yerden kaldırdım ve banyoya gidip yüzünü yıkamasında yardımcı oldum. Ardından yemek masasına oturduk. İkimizin de canı hiçbir şey istemese bile, zinde kalmamız ve kendimizi bırakmamamız gerekiyordu. Yemek boyunca ikimiz de çok sessizdik, ve ben tamamen düşüncelerime dalmıştım. Anneme kar küresinin yanında gelen o nottan bahsetmemiştim. Ve bu sabah posta kutusunda bulduğum şifreli mektuptan da aynı şekilde bahsetmedim. Haberinin olması gerekiyor muydu? Şüphesiz ki evet! Lakin psikolojisi bu denli bozukken, bir de şifreli mektup aldığımızdan, hele ki onca yaşanmış şeyden sonra babamın bana gönderdiği nottan bahsedersem, akli dengesi de morali de daha fazla bozulacaktı. En azından şimdilik söylememeliydim. Kendimce bunun uygun olduğunu öngördüm. 

- Sofrayı toparlamamda bana yardım etmek ister misin?

Eskiden de olduğu gibi...

- Evet, tabii.

                                            *******************

Biraz daha annemle beraber vakit geçirmemin ardından, dinlenmek için odasına gitmek istediğini belirtmişti. Yalnız kalmasına içim asla el vermese de, onu zorlamam doğru olmazdı. Ardından ben de kendi odama geçtim ve kapımı kilitleyerek çalışma masamın başına oturdum. İncelemem, hatta çözmeyi denemem gereken bir şifreli mektupla karşı karşıyaydım. 

Neyi ifade ediyor olabilirler diye düşündüm. Doğum tarihleri? Hayır. Uğurlu rakamlar? Belki evet, ama aşırı derece saçma ve alakasız. Böyle büyük bir stres altında, tek başıma biraz daha düşünmeye devam edersem kafam bir karpuz misali patlayabilirdi. 

Ardından aklıma kurtarıcı bir fikir geldi. 

Neden kendi başıma çözmek yerine, zarf ve mektubu bir polis şubesine teslim etmiyordum ki? Ne de olsa, orada çalışan dedektiflerin ve ilgili polislerin görevi buydu. Bu alanda eğitimlerden geçmiş, deneyimler kazanmışlardı. Ve benim gibi sivil bir vatandaşın bunları tek başına üstlenmesi garip karşılanabilirdi. Bu düşüncemi çok yerinde bir kaçış yolu olarak benimseyerek şubeye doğru yola çıktım. Neyse ki annem odasındaydı ve benim çıktığımı görüp şüphelere kapılmamıştı. 

Sokakta elimden geldiğince hızlı yürümeye çalışıyordum. Bazı insanlar bana doğru dönüp nereye gittiğimi anlamaya çalışsalar da, çoğunun umurunda olduğum bile yoktu. Zaten böylesi çok daha iyiydi benim için. Dikkatleri üzerime çekmek, şuan isteyeceğim en son şey bile değildi.

Şubeye çoktan ulaştığımda ise, içerinin inanılmaz derecede kalabalık, karışık ve tam bir kaos içerisinde olduğunu kendi gözlerimle gördüm. Tam çıkıp gitme kararı almışken, omzumdan bir el beni tutup kendine doğru çevirdi.

- Merhaba Deniz. Ah seni en son gördüğümde yürümeyi bile yeni öğrenmiştin. Böyle bir günde karşılaşmak... Ne kötü şans... Ee nasılsın? Hangi rüzgar attı seni buraya?

Bu kırklı yaşlardaki beyefendinin, annemin arkadaşı olduğunu biliyordum. Ancak ismini tam olarak çıkartamamıştım. Bu yüzden direkt konuya girmeyi tercih ettim, ve ona olan biten her şeyi detayına girerek anlattım. Endişe ve kafa karışıklığı içerisinde parmaklarını saçlarından geçirdi. Üzerindeki kara bulutları def ederek, yüzümü iki elinin arasına aldı ve konuştu;

- Aklından nasıl düşüncelerin geçtiğini, ve bu düşüncelerin seni ne kadar rahatsız edip boğduğunu anlayabiliyorum. Bu işe şahsen de el atacağım. Bize, bütün bu ekibe haber vermekle tüm şehre unutulmaz bir iyilik yapmış oldun. Seninle gurur duyuyorum. Aklın artık burada kalmasın. Biz ilgileneceğiz. Kendine ve annene göz kulak olmayı unutma. 

Ardından sarılarak vedalaştık. 

Evet efendim, aklım sizde biraz olsun kalmayacak. Zira benim elimde hepsinin bir kopyası var...

                                 **********************  

Saatler geçmişti. Ve ben sonunda eve gelip kendimi duşa atabilmiştim. Bazen bu günlerin hiç bitmeyeceğini düşünüyordum. Artık içim git gide daralıyordu. 

Akşam olmak üzereydi. Annemi kontrol etmiştim ancak hala uyuduğunu görünce onu rahatsız etmek istemedim. Hafifçe açılan üstünü tekrar örterek odasından sessizce çıktım. İyiden iyiye acıktığımı belli edercesine sesler çıkaran midemi doyurmak adına, dolapta bulduğum süt ve soğuk sandviçi yemeye başladım. Korka korka haber kanallarında geziyordum. Rastgele bir tanesinde durdum. Hangi haberi sunduklarını anlatmama gerek var mıydı?

Ancak, işler artık daha da garipleşiyordu.

"Efendim herkese iyi akşamlar dileriz. Şehirden bir kaç saat önce aldığımız haberi teyit ettik, ve sizlerle de paylaşmaya karar verdik. Şehir merkezindeki en ünlü polis şubesinin tüm personelleri, toplu bir şekilde katledilmiş olarak bulundular. Kimlikleri tespit edilemese de üç adet ağır yaralı polis personel olduğu not düşülmüştür. Can güvenliğinizden ve kendinizi güvence altına aldığınızdan emin olun. Gelişmelerden sizleri haberdar etmeye devam edeceğiz."


ARKANA BAK ( Sezon Finali) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin