Birkaç eşyamı almak için evime döndüğümde, kapımın önünde Kent'i görmemle sinirle ona yürüdüm.
"Ne işin var burada? "
"Seni özledim. "
"Umrumda değilsin, Ryan. "
"Ne kadar kaba olduğunun farkındasın değil mi, her bir sözün kalbime bir ok gibi saplanıyor resmen. "
"Başımın belası falan mısın sen ya? "
"Tatlı belası deseydin, keşke. "
"Ay ne şeker. " diyip göz devirdikten sonra onu içeriye davet ettim.
"Hey Kent, içeride bir kaç işim var sakın bir yaramazlık yapayım deme! "
"Sensiz ne yaramazlığı, olmaz öyle bir şey meraklanma. "
"Kusmama az kaldı. "
"Ağzıma kusabilirsin. "
"Kalsın."
Onu, oturma odasında yalnız bıraktıktan sonra odama geçtim.
Kent
Piraye'nin telefonun çaldığını görmemle, arayan kişinin ismini okumak için telefonunu elime aldım.
İsmi Barış olan birisi 3.kez arayınca dayanamayıp, telefonu açtım.
"Buyrun? "
Karşı taraftan bir süre ses gelmeyince, konuşmaya devam ettim.
"Piraye'nin ufak bir işi var. Üzerini giyinmesi lazım da.. "
Dedim gülerek, yaptığım her ne kadar yanlış olsa da, umrumda değildi. Piraye canımı çok yakmıştı. Ona kör kütük aşık olduğumu zannederken, onu koltuğundan etmeme az kalmıştı.
Telefon yüzüme kapanınca zaferle gülümsedim. Ardından Piraye yanıma inince korkuyla arama kayıtlarını sildim. Yanıma oturup, konuşmaya başladı.
...
Gece bi bölüm daha atacağım, bu hikaye valla Max 25-30 bölüm olacak, aşırı olaylar dönüyor. Herkes birbirini sırtından bıçaklamış resmen. Harcamam umarım hikayeyi.