Bazen hisler susmaz ve ona duyduğun her şeyi dibine kadar hissetmek istersin ya, benim de ona karşı duygularım öyleydi. Onu seviyordum, bunu yere göğe itiraf edebilirdim ama ona edemezdim. Tam bir platonik olduğum doğruydu, bitmek bilmez kovalamaca ve elde edilemeyen bir insan. Biz platonikler asla elde edemeyiz. Bunun da her şeyde evreleri olduğu gibi evreleri var: önce ufak ilgilerle başlar, hoşlandığını kabul edersin, sonra bir anda her şeyini ona göre ayarlamaya başlarsın. Her şeyi bırakır, en alakasız durumda bile o ne tepki verirdi, ne yapardı diye düşünür olursun. Sonra daha tehlikelisi gelir, ona aşık olursun ve bu evre her şeyden daha tehlikelidir. İradeni iki kişi yönetmeye başlar, sen ve o. Belki o senden hoşlanır, ve beraber olursunuz. Ama benim gibi sadece platonik yaşayanlar asla vazgeçemezler, aşkın susar. Ona olan aşkın sona erir ve bu bir takıntı olur artık, o her zaman vardır ama gitmek isteyince de gidemezsin. Bu durumu tek yaşamıyorum evet.
Platonik biriyim, evrelerden son evredeyim.
Herkeste olmuştur. En yakın arkadaşın bana ona platonik olduğum zamandan beri hep karşı gelir, hep vazgeç der. Bana başka birini bulmaya çalışır, haklı ama ben bir kere bu illete tutulmuşken vazgeçmem mümkün değil. Hayatıma girmiş tek düzgün insan oymuş gibi hissediyorum, bu duygu beni içine çekiyor. Zehra bana dönüp bir süre aynı o kınar bakışını attı. "Sana inanamıyorum Bahar," dedi. "Nasıl yaparsın anlayamıyorum, Ferhat'ın çalıştığı kafede nasıl sırf onun için çalışmaya başlarsın!" Ferhat, benim biricik platoniğim. Evet, belki babası Türkiye'nin en meşhur restoranların dan birinin sahibi iken o kızın ufacık bir kafede sırf platoniği için çalışması absürt olabilir. Ama her gün iş çıkışlarını beklemek saçma. Onun dibinde iken sanki daha rahat hissediyordum.
"Kızma bana," kendimi savunmaya devam edecek kadar da yüzsüzdüm evet. "Boşa strese giriyorum gibi, baksana. Onun reçetesini tutacağıma yanında olmak daha basit geldi kulağa. Bende bir anlık, gittim işte. Ayrıca oradaki kız asla gözümü tutmuyordu, şimdi hiç tutmuyor. Bildiğin ilgi duyuyor Ferhat'a." O kız da Ela. İş günümde onu oldukça gözlemledim. Meşhur platin sarısı o kız Ela. Ve benim biricik platoniğimin yanında epey dolanıyor, hoş karşılayamam bunu. Zehra önündeki çayından bir yudum aldı, "Bütün mesele bu yani, öyle mi? Sana gram güvenemiyorum Nas, bu işin altından bir şey çıkarsa sorumlusu sensin. Eteklerime tutunup, yardım isteme benden. Babanın tonla parası var ve çalışıyorsun düşüncesi bile delice aptal kız!"
Zehra melek gibi, sesi asla yükselmeyen bir kız iken bile karşımda cazgır kadınlara dönüyordu. "Sorarlarsa, babam ceza verdi derim." Zehra ufak bir kahkaha attı. "Kimsin sen, Yasak Elma Erim mi? Gerçi Ferhat Londra'ya gitse peşinden gideceğin kesin." parmağımı masaya vurdum. "Sus, sus." Düşüncesi bile korkunçtu sanki.
Ayağa kalktım, "Kızma ama, Ferhat işten çıkıyor on dakikaya, gideyim en iyisi. Bir yoklamam lazım." Zehra her zamanki gibi göz devirdi. "Bence otur, yetişemezsin zaten." dese de ben çayı son damlasına kadar üç saniyede dikledim, "Yok yok, metroyla gideceğim zaten ama geç kalırsam da ben onu bulurum." son kez göz kırptım ve çantamı koluma hızla geçirirken metro durağına yol aldım. Arkama bakacak halim yoktu çünkü Zehra'nın öfke ile sıcak çayı arkamdan dökmesi bir olacaktı. İlk günümden hemen sonraki gün nasıl izin kullandığımı herkes biliyordu. Kafe sahibi babamdan haberdar dı. Zenginlik ilk kez işime yaramıştı. Babam ve işi ile övünen bir insan değildim ve olmaya niyetim de yoktu. Yirmi iki yaşında kendi işini kazanmaya çalışan sıradan bir konservatuar öğrencisinden farkım yoktu. Ben bu olarak kalmaya hazırdım, zenginliğimle yaşayıp başı boş cahilin teki olmak resmen korkunçtu.
Metro durağına kadar kendimle çeliştim, etraf kalabalıktı. Herkesin yüzünde korkunç derecede farklı bir telaş vardı. kimisi işinden çıkmış eve gelmek için, kimisi metroyu kaçırdım mı diye telaşlanmıştı. Ben ise platonik olduğum çocuğun iş çıkışında onu yakalamak için uğraşıyordum. Aynı zamanda şu Ela denen platin güzelini de bir kontrol etmem gerekiyordu. Takıntımdan vazgeçmeye uğraşıyorum derken daha da beter hale geliyordum sanki. Metro durdu, kapıları açıldı ve içerisinden yorgun argın çıkmış bir ton insan. Hepsi bir an önce evine gidip dinlenmek, ailesine kavuşmak ister gibi. Dışarı çıkan insanların arasından içeri girdim zorla. Sakinlemiş metro da şimdi de anca on kişi vardı. Hatta tam altı kişi vardı. Telefonda konuşan orta durumlu bir adam, telefona karşı verdiği cevaplar hareket eden metronun sesiyle karışır durumda. "Tamam hayatım, söz veriyorum, müsait zamanda, kızma..." Karısını aldatıyor olmalıydı. Karısı ile konuşuyor olsaydı elinin yüzük parmağında yuvarlak bir çember kırmızılık olmazdı. Yüzüğü yeni atmış ve şimdi de aldattığı kadına umut veriyordu. Muhtemelen şu an bile yanına yakında geleceği diye anlaşıyordu çünkü iş çantasının üzerinde yukarıdan gelen ışıkla belirginleşen ufak el izleri vardı. Çocukları, ya da çocuğu olduğu içindi. Boynunda iş kartı vardı, organizasyon şirketinde çalışan orta durumlu basit bir adamdı belli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tesadüf İhanet Eder
Teen FictionTesadüfleri bir çok şey sever, ama en çok aşk sever. Bahar Eyüz ise bunu öğrenmişti.