"Neden anlamıyorum," derken kendimi ablamın mezarının başında olmayı beklemiyordum. "Ablamı kim neden öldürsün?" soracağım tek şey vardı, ama soramıyordum. Ve ben bu duyguyu, ilk defa yaşıyordum. Hemen yan mezardan bir ses geldi. "Hep öyle derler." diyen tanıdık bir ses, başımı çevirdim, metroda ki çocuk, İnanç. "Sen..." demişken sözüm nefret etsem de kesildi. "Polisler hep öyle der, dert etme." yan mezarlığa baktım, daha üç yaşında ölmüş birinin mezarındaydı. Üç yaş, sadece üç yaş. "Kardeşin miydi?" söyleyeceğim şey bu olmasa da, ağzımdan bu cümle çıkmıştı.
"Kızım." Bunu duymayı beklemesem de duymuştum. "İnanç'tı, değil mi? Ben Bahar, hatırladıysan. Metroda kimliğimi düşürmüştüm, vermiştin. Gitar çalan kız." dedim kendimi hatırlatmaya çalışarak. Ama hatırladı mı emin değildim, sonra, "Hatırlıyorum. Fazla yalnızdın, metroya hep yalnız binerdin, yanında hep tek renk ruj olurdu, tek parfümü sıkardın, tek bir arkadaşın vardı. Kısacası yalnızdın hep. Gitarına bu yüzden kaçtın belki de bilmiyorum, ama doğru seçim." bunları duymayı beklemiyordum, ve ilk kez benim de anlamadığımı anlıyordu. "Çocuk sahibi olmak için çok gençsin, ve de çocuğunu kaybetmek için de..." Bu bir soru imasıydı sanki. Yüzüme bakmadı ilk kez, normalde onu gördüğüm her an insanın gözlerinin tam da içine kedi gözleriyle bakardı, kenetlenirdi. Ama şimdi sadece mezar taşına bakıyordu. "Sadece gençlik işte." demekle yetinmesini beklemiştim, sanki kelimeler boğazında kenetlenmişti.
"Anlıyorum..." bu tip durumlarda ne yapılır ne edilir bilgim yoktu, ama gözlerinde sadece hüzün ve pişmanlık varken ne yapılır biliyordum. Bunu ona yapamazdım, bir yabancıya yapamazdım. Belki garipti, ama bir yabancıya sarılamazdım. "Aslında buradan hemen sonra biraz sahile gitmek istemiştim, yanlış anlama ben ablama karşı duygusal bağ hayatım boyunca hissedemedim. Ne kadar ölümü beklenmedik ve zavallıca olsa bile," işte bu kez yüzüme baktı, "Bazen gitar çalıp sahilde para topluyorum, benle gelmek istersen beraber gidebiliriz. Müzik ruhu rahatlatmaya yarayan en büyük etkenlerden biridir. İstemesen de iyileşirsin işte." en başından beri sıkıcı konuştuğunu farkındaydım ama ne yapabilirim ben de sıkıcı bir insanım! Genelde sınıftaki inek, aptal kız benim. İkna eder gibi bir havam vardı sanki, ama aslında nasıl teklif edeceğimi bilmediğim için di bu acemice saçmalamalarım. Belki acısı büyüktü, belki sadece yalnız kalıp kendi kendine dertleşmek istiyordu. Ama bir yabancının eli belki iyi gelir demişti içimden gelen bir ses. Sesler yanılmaz, kulak yanılırdı. Benim kulağım yanılsa, seslerim yanılmazdı nedense kendimi ona adı gibi İnanç vermek istiyordum. Yani, umut. Sadece eksik gibiydi gerçi, acılı değil de, herkesten uzakta kalmış bir parçası varmış gibi.
Gülümsemesini görünce bir nebze de olsa içime su serpildi. Bana tekrar elini uzattı, aynı metroda yaptığı gibi. "Adım İnanç. İnanç Demiral. Başka bir şey de olabilirdi ama adım kendi haliyle bile bazı şeyleri ifade ediyor değil mi?" yüzündeki o saf gülüşe kendimi uydurdum sanki. İlk kez içimden geldi sanki yüzüme oturan gülümseme. Kahkaha değildi, tebessüm de değildi, sadece gülümsüyordum. "Adım saflığıyla seninki gibi şeyleri ifade etmiyor." dedim ve elini sıktım. "Bahar işte. Ve ayrıca..." tam ağzını açacakken izin vermedim. "Parfümüm ve rujum mükemmel. Yenilerine ya da başkalarına ihtiyacım yok." Kendimi savunmaktan vazgeçersem beni gebertin. İsmim Bahar iken diyelim.
"Tamam," dedi ellerini kaldırıp teslim olmuşçasına. Bu kez onu daha farklı görmüştüm sanki, fark etmedim belki ama burnunda bir hızması vardı. Sanırım onu pek takmıyordu, yoksa metroda, ya da sıradan karşılaştığımız bir yerde fark ederdim. Saçlarına kaydı gözlerim, bu gün toplamamıştı omzundaki saçlarını, erkek güzeli saçları vardı resmen. Başında bu aralar soğuk havadan olmalı ki lacivert bir bere vardı. Hatta son dört dakikadır beresini düzeltip duruyordu. Göz altları olduğundan daha mordu, gözleri de... Hayır yanılıyorum, gözleri hala aynıydı, hala kedi gözlüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tesadüf İhanet Eder
Teen FictionTesadüfleri bir çok şey sever, ama en çok aşk sever. Bahar Eyüz ise bunu öğrenmişti.