Jaeyun yerdeki ince odunları toplayıp, kamp ateşine attı. Etrafına birkaç büyük taş daha ekleyip büyük, sandalye görevi gören oduna oturdu ve Sunghoon'la arasında geçen konuşmayı düşünmeye başladı.
Sunghoon abisini -öz değil- nereden tanıyordu? Abisi ile uzun zaman önce konuşmayı kesmişti oysa ki.
"Ne düşünüyorsun?" sesi ile kendine geldi Jaeyun. Sunghoon'du sesin sahibi. "Seni" dedi Jaeyun stabil bir tonda. Ancak dediği şeyin farkına geç varmıştı. Sunghoon onun bu cevabına şaşırmıştı.
"Beni nasıl düşünüyorsun?" dedi, sesinden ve bakışlarından belliydi ima ettiği şeyler. Sunghoon da sağ çaprazındaki büyük oduna oturdu ve derin bir nefes aldı.
"Minho Hyung'u nasıl ve nereden tanıyorsun? Ayrıca neden onu öldürmek istiyorsun?"
Sunghoon ayağa kalktı ve Jaeyun'u kolundan tutup ayağa kaldırdı. Jaeyun ne olduğunu kavrayamadan kendine çekti ve bir elini beline koydu. Jaeyun ellerini koyacak bir yer bulamamış, bu yüzden karşısındaki bedenin köprücük kemiklerine koymuştu.
"Geçmiş hayatını mahveden kişiyle şuan iyi anlaşman normal değil Jake. Bir şeyler planlıyor, içten içe senden nefret ediyor. Ama bunu sana belli etmeden yapıyor."
Jaeyun'un kaşları çatıldı. Ne saçmalıyordu bu adam?
"Ne saçmalıyorsun Sunghoon? Gelmiş burada geçmiş hayattan ve imkansız olan şeylerden bahsediyorsun. Hayır sence de senin özel biri olman gerçek olabilir mi? Tanrı sana güç verdi, seni bizden ayıran neydi madem?" dedi Jaeyun agresif bir şekilde. Sunghoon dilini yanağının içinde gezdirdi. Jaeyun'u bıraktı ve sinirlenmemeye çalıştı. Ancak sinirlenmemesi imkansız gibi bir şeydi. Zaten her şeye sinirlenen biriydi.
"Minho denen herif seni geçmiş hayatında öldürmeseydi belki sende benim gibi olurdun Jake. Seni 300 yıl boyunca bekledim ama sen sınırlarını aşıyorsun."
Jaeyun kıkırdadı.
"Geçmiş hayatımı anlat o zaman? Neler yaşadığımı anlat. Şuan nerede olduğumuzu ve bu sikik yaratıkların ne olduğunu anlat o zaman?!"
Sunghoon'un başı ağrımaya başlamıştı, istemsizce sendeledi. Baş ağrımasıyla birlikte baş dönmesi ve yorgunlukta gelmişti üstüne.
"Benden gerçekten nefret ediyor olmalısın ki beni şuan cezalandırıyor." dedi ve inledi.
"Ne? Sunghoon iyi misin?"
"Jake git lütfen."
"Ama cidden kö-"
"JAKE DEFOL GİT?!"
Jaeyun irkilmişti, ürkmüştü onun bu halinden. İyi değildi, yardım etmek istiyordu.
Dudaklarını büzdü, gözleri dolmuştu. Ellerini yumruk yapıp ormana doğru ilerledi. "Yaratıklar beni yesin de gör gününü" diye mırıldandı ve etrafa baktı. Hava kararmaya başlamıştı artık. Kampa gitmek istemiyordu Sunghoon yüzünden.
Bir kaç adım daha ilerledikten sonra belinde hissettiği ellerle, kafasını sağına çevirip arkasına baktı.
"Üzgünüm" dedi Sunghoon. Jaeyun yutkundu, "Ellerin.." dediğinde Sunghoon ellerine baktı. Jaeyun'un belini okşuyordu. "Güzel hissetmiyor musun?" dedi sırıtarak.
"Bipolar falan mısın Sunghoon-ssi?"
"Saygı eki nereden eklendi şimdi?"
"Soruma cevap ver, ayrıca belimi de bırak!"
"Bipolar değilim, belini de bırakmam" dedi ve Jaeyun'u kendine çevirdi. Göz gözeydiler.
Jaeyun'un kalp atışları hızlanmıştı. Göğsü hızla inip kalkıyordu. Sunghoon alt bedenlerini birleştirdiğinde Jaeyun'un gözleri büyüdü.
"Sen..?" diye mırıldandı istemsizce. "Ben?" dedi Sunghoon gülerek. Jaeyun altında hissettiği şişlik ile Sunghoon'dan kurtulmaya çalıştı. Sunghoon eliyle, Jaeyun'un bileğini kavradı ve kendine çekti.
"Bir önceki uçak düşmesinde tadına bakmama izin vermiştin Jake"
"Sapık mısın o'lum siktir git?!"
"Sapıksam da senin sapığınım"
"Ya orospu musun bıraksana be?!"
"Orospuysam senin orospunum"
"ANNENİ SİKERİM LAN BIRAK?!"
"Ne?" dedi Sunghoon. "Jake, annemin öldüğünü biliyorsun, neden böyle söylüyorsun?"
"Annen..?" diye mırıldandı Jaeyun. "Hatırlamıyorum, nesin sen..?" diye mırıldandı, korkuyordu bu çocuktan.
Kolunu, onu sıkıca tutan elden kurtarıp koşmaya başladı. Hava karanlıktı, bir kamp ateşi gördü ve oraya gitti.
Arkasından ses gelmediğinde oraya döndü. Sunghoon yoktu, tekrar önüne döndüğünde karşısında onu görmesiyle geriye ilerledi ve kalçasının üstüne düştü.
"Ürkünçsün... Senden çok korkuyorum." dedi Jaeyun. Sunghoon tek eliyle Jaeyun'un çenesini kavradı ve üstüne eğildi.
"Annemi Minho denen herifin öldürdüğünü bildiğin hâlde susuyorsun.. İğrenç birisin Sim Jake"
"Ben, ben bir şey bilmiyorum!" diye bağırdı Jaeyun. Çenesini kavrayan kişinin kahvelerine bakıyordu doğrudan.
"Minho senin saçını neden sarı yapmanı istedi hiç düşünmüyor musun? Annemin öz oğlu Jisung'da sarışındı. Ama annem Jisung'a değer vermeyince Minho onun intikamını alıp onu öldürdü. Jisung annesinin ölümünü duyunca Minho'ya kızdı, hemde deliler gibi. Ardından ise intihar etti, sonra seninle tanıştı. Huylarınız benziyordu, seni Jisung'un yerine koymak istedi. Sarının sana daha çok yakışacağını söyledi çünkü Jisung sarışındı, gülümsemenin sana çok yakıştığını söyledi çünkü Jisung hep gülerdi. Tarzın da onun yüzünden değişmedi mi? Siyah giyinen sen, onun dedikleri üzerine renkli giymeye başladın. Seni ona çevirmek istedi. Ama işe yaramadı, ve son zamanlarda senden uzaklaşmaya başladı. Sende bu yüzden gitmiyor muydun başka ülkeye?!"
"Sen... Yalan söylüyorsun! Yalancı!" dedi ve çenesini kavrayan eli itmeye çalıştı. Ama Sunghoon tüm gücünü kullanıyordu ve sıkıca tutuyordu. "Ben yanındayken, sadece benim gözlerime bakacaksın Jake."
"Sen kimsin, neden seni hatırlamıyorum..?" diye mırıldandı Jaeyun. Sunghoon ona korkunç bir şekilde bakıyordu. Kaşları çatılıydı, dişlerini birbirine bastırıyordu. Kafasını hafif sağ tarafına yatırmıştı. Yalnızca Jaeyun'a bakıyordu.
"Öyle bakma bana" dedi Jaeyun gözlerini kaçırırken. "Gözlerini ayırma demiştim önceden sana, akıllanmadın mı?" dedi Sunghoon. Jaeyun gözlerini karşısında ona doğru eğilen çocuğun kahvelerine bakıyordu.
"Tanıdık mı geldi yoksa?" dedi Sunghoon tek kaşını kaldırıp. Jaeyun'un göğsü hızla inip kalkıyordu. Onunla ilgili sadece bir sahne hatırlamıştı.
Jaeyun yatağında oturur pozisyonda iken Sunghoon onun üstüne doğru ilerliyordu. Üstündeki tişörtü çıkartıp, Jaeyun'un çenesini kavramıştı. Ondan kaçan gözlerle buluşmuştu kahve gözleri.
"Gözlerini, gözlerimden ayırma"
"Sen, bana ne yaptın..?" diye mırıldandı Jaeyun. Sunghoon, "Ah... Demek orayı hatırladın. Bana dediğin şeyi hatırlamıyor musun?"
"Ne?"
"Bana dedin ki, 'Minho Hyung seni seviyorum. Lütfen beni becer', ama bir sıkıntı vardı ben Minho değildim Jake. Bana Minho dedin. Ama bir önceki uçak düşmesinde onu hatırlamadın bile. Benimle sevişirken Minho olduğumu düşünmedin. O zaman anladım benden hoşlanmaya başladığını."
"Ben ondan nefret ediyorum."
"Güzel, aferin ufaklık. Şimdi gidelim, yaratıklar geliyor. En iyisi şuradaki kampa gitmek."
"hm hm"
Bölüm sonu :>
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 Erkek ve Bir Ada | Jakehoon
FanficBir uçağın düşmesi ile ıssız bir adada yanlız kalan 7 erkek ve daha sonradan keşfedeceği, ürkütücü yaratıklar. Sadece gerçeği öğrenmek istiyordu Sim Jake.