Arkadaşlar bu bölüme sınır koyuyorum. 5 vote karşılığı yeni bölüm :)
Multimedya; İris.
İyi okumlar...
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••Tatilin 13. gününde gelmişti sözde 'babam'. Gidiyordum ve hala Atakan'ın haberi yoktu. Öğrenince iyi haşlayacaktı beni.
Son valizimi aşağı indirirken;
"Hazırsan gidelim kızım."
Ona ölümcül bir bakış attım.
"Bana. Kızım. Deme!" Böyle bir şeye hakkı yoktu.
"Arabadayım hazırlanıp gel." Sert çıkışıma rağmen sakince söylemişti bunu. Giderken büyük valizimi de götürdü. Orta boy valiz ve siyah deri kapaklı çantam bana kalmıştı. Anneme doğru gidip kollarımı ona sardım ilk ayrılığımızdı. Birbirimize sıkıca sarılıp, öptük.
"Hep arıyorsun, kendine dikkat ediyorsun ve iyi arkadaşlar ediniyorsun." Diye tembihledi
"Arkadaş istemiyorum anne."
"Pekâlâ seni özleyeceğim."
"Bende." Gözlerimiz dolmuştu. Kapıya çıktık son kez sarıldık. Valizler bagajdaki gibi bense ön koltukta yerimi aldım. Anneme el salladım. Ve başlıyorduk.
"Yeni hayatın seni bekliyor ağlamana gerek yok. İstediğinde gelip görürsün anneni. "
Gözlerimi devirip kulaklıklarımı taktım. Onu dinlemeye hiç niyetim yoktu. Cem Adrian'ın sesi kulaklarımı doldururken bir de çantamdan bir kitap çıkardım. İşte şimdi kendi dünyama sığındım yine.Kelimeler; kendimi onlara hapsetmiştim. Onların büyüsüne kapılarak büyümüştüm. İçimdeki kadın, çocuk, psikopat, yaşlı, kaltak İris onlarla büyüyordu.
İris, tanrıların elçisi demekti. Mitolojik bir kavram sadece annemin hoşuna gitmiş. Özel bir anlam yüklenmiş değil.
Şimdi annemin Atakan'ın, Leyla Abla'nın, eski okulumun, odamın, evimin olmadığı bir şehre İris Yağmur olarak gidiyordum.2 saat kitap okuduktan sonra kolumun dürtüldüğünü hissettim. İşte bu adam tekdüze hayatımı da böyle bölmüştü.
Kulaklıklarımı çıkarıp diyeceği şeyi bekledim.
"Acıktın mı?"
"Hayır."
"Bana eşlik etsene. Sıkıldım. Sohbet edelim. Asisin biraz." Ağzımdan alaycı bir kıkırdama çıktı.
"Bir babanın kızını tanımak istemesi kulağa hoş geliyor ama 17 sene sonra bir anda hayatına girerek değil!" Diye lafı yapıştırıp kitabıma döndüm. Kırılıp kırılmaması umurumda değildi. Bende çok kırıldım.
Gözlerim dolmaya başlamıştı. Lanet olsun. Neden tanımadığım bir adam yüzünden gözlerim doluyordu ki? Normalde pek ağlamazdım ama son dönem olanlar ağlamam için zorluyordu. Akan yaşları elimin tersiyle sildim. Cama döndüm ve son hatırladığım çok sevdiğim şarkının bitmesiydi.
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••Uyandığımda hava kararmıştı ve hâlâ otobandaydık. Ne zaman varacaktık?
"Gelmedik mi?"
"Ah, uyandım mı? Az sonra otobandan çıkıp şehre gireceğiz 1 saatten az var."
Bilgilendirmesini dinleyim konsolun üzerinde duran telefonuma uzandım.
2 cevapsız arama vardı. İkiside annemdendi. Geri döndüm.
"Bebeğim iyi misin?"
İyi anne rolü? Buna gerek yoktu.
"Evet. Uyuyordum?"
"Nasıl gidiyor yolculuk?"
"Harika!" Dedim alayla
"Yapma! O senin..."
"Hayır. Hayır, değil." Diye tamamladım.
"Öfken ne zaman geçecek merak ediyorum."
"Anne lütfen bunları konuşmayalım. Söyleyecek bir şey yoksa kapatıyorum."
"Kendine dikkat et. Öpüyorum."
"Bende." Deyip kapattım.Atakan!
Onu unutmuştum. Mesaj yazmaya başladım.
"Atakan nasılsın?"
Cevabımı uzun süre sonra aldım. Yolu izlemeye devam ederken elimdeki telefon titreyerek beni uyarmıştı.
"İyi bir sorun mu var?"
Evet çok iyi bir arkadaş sayılmazdım genellikle o mesaj gönderirdi.
"Atakan ben taşınıyorum."
"Ne?!"
"Bak çok uzun bir mesele. Sana anlatacağım."
"Neden?"
"Uzun dedim lütfen ayrıca bu şekilde anlatamam."
Telefon çalmaya başladı. Arayan Atakan'dı. Cevap vermeyip,
"Ne kadar kaldı?"
"Yarım saat kadar." Dedi
Atakan'a ;
"Bak şu an müsait değilim 1 saat sonra ararım. Lütfen."
Cevap alamamıştım. Yoku izlemeye devam ettim. Bilmem ne kadar sonra şehre girmiştik. Çok geçmeden de bol ışıklandırmalı bir semte girdik. Bir kaç dönüşten sonra 3 katlı, açık renkli, büyük bir bahçe üzerine kutulmuş evin önünde durduk. İnmeden bana baktı. Bir nevi inmemi istemişti. Kapıyı açıp bacaklarımı çıkardığım anda soğuk bacaklarımı ısırmıştı. Bagajı açıp büyük valizi aldı ,ben orta boyu aldım. Bahçeye girince orta yaşlı bir adam bizi selamladı ve babam arabanın anahtarlarını ona verip arabayı garaja koymasını söyledi.
O önde ben arkada eve doğru yürüyorduk. Valizlerin tekerlekleri bahçeye döşenmiş parke taşlarından tok bir ses çıkarıyordu.
O durunca ben de durdum. Kapının önüne gelmiştik. Bana bakıp kapıyı çaldı çok geçmeden genç bir kız açtı kapıyı.
"Hoşgeldiniz efendim, hoşgeldiniz küçük hanım." Dedi babam kafasıyla selamlasa da hiç oralı olmadım.
Babam gibi bende valizleri merdivenin ucuna bıraktım. Elimden tutup beni salona doğru yönlendirdi. Elimi tutunca hayli heyecanlanmıştım. Bu ilkti.
Tekli koltukların birinde koyu saçlı, uzun boylu, yeşil gözlü bir kadın oturuyordu. Alımlıydı.
Salon çok göz yormuyordu. Açık renkler hakimdi, 3'lü koltuğun karşısı boydan boya camdı ve kışın bile bakımlı bahçeye açılıyordu. Oysa bizim bahçemiz yazın bile kuru otlarla kaplıydı.