Akşam yemeği yiyorduk. Sıla Abla uzun çaba ve ısrarlardan sonra beni gitmeye, Semih'i de beni götürmeye ikna etmişti. Ben kalkacağımı söyledim ve odama çıktım. Dolabımda göz gezdirdim. Hoş bir şeyler aradım sonunda pes ettim. Gitmesem daha iyi olacaktı çünkü öyle ortamlara göre kıyafetim yoktu. Kafamı iki yana sallayım yatağa çöktüm. Odamı inceledim ve bu görüntüsü daha çok hoşuma gitmişti. Sıkıntıyla gözlerimi devirdim ve önüme odaklandım. Kapı çalana dek gözlerimi aynı noktaya sabitlemiştim.
"Evet?" Sıla Abla beni görünce gözleri büyüdü.
"Hazırlanmamışsın?"
"Oraya uygun kıyafetlerim yok. Hem kalabalıktır orası. Gitmesem daha iyi."
"Saçmalama. Bugün bi etek almıştık onu giy."
"Ya sadece o değil. Alışık değilim ki."
Ayağa kalktı pes etti diye sevindim ama eteğin olduğu torbayı buldu.
"Şunu," dedi eteği bana verirken ve dolabımın kapağını açtı. "Harika. Her şey aynı tonda," dedi bezmiş bi havayla ve biraz kurcaladıktan sonra siyah bir tişört verdi. "Şunları giy gel. Hemen."
"Ama Sıla..." Derken beni banyoya itiştirdi. Banyoda ufak bi sinir krizinden sonra ekimdekileri üstüme geçirdim ve banyodan çıktım. Gözlerini devirdi.
"Dik dur, şu topuzuda aç sal saçlarını,"
Dediğini yaptım ve elimle biraz dağıttım.
"Otur şuraya," dedi makyaj masasının önündeki sandalyeyi göstererek. Tekrar dediğini yaptım. Saçlarımı eliyle arkaya atıp makyaj yapmaya başladı. Onu da halleti. Ve "Topuklu ayakkabın var mı?" Diye sordu.
"Var bir tane." Geçen doğum günümde Atakan 'senin böyle bi şey alacağın yok ama lazım olacak. O zaman şükredersin aldım diye' yüzüme kaktığı topuklu ayakkabıları gösterdim. Uygunmuş. Onları da ayağıma geçirdim.
"Hadi be kızım! Tüm gece seni mi bekleyeceğim?" Diye aşağıdan seslenince aynı anda iki kişi
"Semih," diye uyarıyla bağırdı. Gülesim geldi ama dudaklarımla önledim bunu ve korkak adımlarla aşağı indim. Merdivenin sonında Semih beni süzdükten sonra "iyi bari beklediğime değmiş." diye mırıldandı. Açıkçası hoşuma gitmişti. Bana Atakan dışında kimse güzel bi şey demezdi. Bu iyi hissetiriyordu. O ayna karşısındayken ben kabanımı giydim. Evden çıkarken babam, "sarhoş gelmek yok." Deyip uyarmıştı bizi (!).
Az sonra durduğumuz yere baktım,
"Bar mı?"
"Sence bu kıyafetlerle mütevazi bir kafede oturabilir miydik?" Tabi ki hayır.
"Yalnız ben reşit olmadım,"
"Kimin umrunda?" Dedi arabadan inerken. Hemen arkasından indim ve ona yetiştim. Kapıdaki bodyguard'lara selam verip içeri geçtik. Bar bölümüne geçmeden kabanlarımızı da verip daha içeri yürüdük. Bir grup Semih'e el sallayınca onlara doğru yürüdük. 2 kız ve 3 erkekten oluşan gruba bizde katıldık. Tek tek tanıştım. İkizlerin teki Kerem, "Sevgilin mi?" Diye sordu beni işaret ederek.
"Hayır kardeşim." Bunu söyleyince tuhaf bi şey hissetmiştim. Rahatlama gibi.
"Kankan falan mı?" Dedi grubun çakma sarışını Aysu. Bu kızda bir şeyler vardı.
"Yahu gerçek kardeş. Babamın kızı. Üvey kardeşim." Dedi sonunda.
"Haa tamam. Vay Bora Amcama bak sen!" Dedi neşeyle ikizlerin diğer teki Kerim. Ama Semih ona ters bi bakış atınca o neşeden pek bir şey kalmadı.
"Tamam neyse sipariş için sizi bekledik," dedi gruptaki diğer kız Lale. Daha tatlı duruyordu Aysu'ya göre.
Hafifçe Semih'in kulağına eğilip alkol kullanmadığımı söyledim. Kafasını onaylayarak salladı. Garson gelince benim için meyve suyu istemişti. Biraz rahatlamıştım.
"Ee İris kaçıncı sınıfsın?" Diye sordu Burak.
"11."
"Buraya yeni mi geldin?" Bunu soran Aysu'ydu.
"Evet."
Semih iç geçirdi ve, "Adı İris, soyadı Yağmur. Annesinin nüfusunda 17 yaşında ve İzmir'den geldi. Bizim okula kaydoldu. Başka kardeşi yok ve uzun bir süre burada kalacak. Tamam mı? Başka soru istemiyorum." Diyerek beni cidden konuşmaktan kurtarmıştı.
"Soyadı Yağmur mu?" Deyince Aysu Semih yine ciddi bir bakış attı ve Aysu'yu susturdu.