Oy ve yorum eksik etmeyin
*1 hafta sonra*
Wooyoung Minho ile aynı okula geliyor, Minho ise arkadaşlarını bile boşlayarak tüm gün onunla geziyordu. Son zamanlarda fazla gülümsüyordu. Tabii bu iyi bir şeydi, yine de gülümsediği kişi kendisi olmadığı için Jisung'un siniri bozuluyordu. Her teneffüs dip dibe gezen iki bedeni izliyordu. Bazen Soobin ve Yeonjun'a da denk geliyordu ve sinir kat sayısı arşa çıkıyordu. Jisung bu aralar gergin olmaya mahkum kalmış gibiydi.
Veremediği sevgiyi, yaşatamadığı mutluluğu Minho'ya başkası veriyordu. Bunun Jisung'u delirtmesi çok normaldi. Minho başkasının kanatlarının altında kendini korumaya başlıyordu. Hem de Jisung'un ta kendisinden...
Jisung, eline aldığı kalemle gergince defterini karalıyordu. Bir türlü nefes alamıyordu. Camdan bakarken gözlerini ilkbahar yapraklarının döküldüğü okul bahçesine dikti.
Gün geçtikçe Wooyoung, Minho'ya daha yakın duruyor, elini omuzuna koymayı geç bazen beline koyuyordu. Minho her geçen gün Wooyoung'a daha parlak gözlerle bakmaya başlamıştı. Jisung ise Minho'nun her hareketini dikkatlice izliyordu ama ondan çok Wooyoung'a dikkat ediyordu. Minho'ya her yaklaştığında -ki yanından hiç ayrılmıyor- gözlerini üstlerine dikiyordu. Yalan yok, kıskançlıktan kuduruyordu.
Gün sonu Wooyoung ve Minho evlerine gitmek için hazırlanmış, sınıftan çıkmışlardı. Jisung camdan dışarıyı izlerken yan yana yürüyen iki bedeni gördü ve gözlerini çekmedi.
"Benim işlerim var, geç geleceğim." Minho Wooyoung'u başıyla onayladı.
"ben de etüte kalacağım zaten. evde görüşürüz." Minho el sallayıp ana binalardan birine ilerledi. Wooyoung ise okuldan çıkmıştı. Jisung'un gözleri umutla açılmıştı, sonunda Wooyoung ile ayrılmışlardı. Jisung oturduğu sıradan hızlı kalkmış, sınıfın dikkatini üstüne çekmişti.
"Otursana yerine!" Hoca ona seslendiğinde umursamayıp sınıftan koşarak çıktı.
----
"Minho!" Jisung arkasından koşarak yetiştiğinde Minho'nun bakışları kendisine dönmüştü.
Minho'nun kalbi gerginlikle hızlı atmaya başlarken gözlerini çevirip önüne döndü. Jisung durmayarak onun önüne geçti.
"bir kere dinle beni." Minho umursamayarak yanından geçti ve binaya girdi. Jisung da arkasından girip onun peşinden gitmeye başladı.
"konuşmadan nasıl anlaşacağız Minho?"
"sen de önceden benimle konuşmadan anlaşmaya çalıştın. Ben yapınca mı problem oluyor?" Jisung onun kolunu yakaladı.
"bu hatamı düzeltmek için konuşmak istiyorum. Hem sırf benim yüzümden kendine tekrar tehlikeye atıyorsun."
Minho, Jisung'un Wooyoungdan bahsettiğini anladığında alaylı bir şekilde gülmüştü.
"Sadece senin başaramadığını başarıp beni mutlu ettiği için böyle diyorsun. Bu kadar bencil olma, ben sana ait bir mal değilim." kolunu sertçe çekip yoluna devam ettiğinde Jisung yeniden peşinden adımladı.
"hiçbir zaman bunu ima etmedim Minho. Kafanda beni kötü karakter olarak kurgulama ve bir kere de olsa dinle beni."
"Seni dinledim zaten! senin defalarca dinledim." yüksek sesi sınıflarla dolu koridorda yankılandı.
"bıktım." evet, bıkmıştı. sevdiği adamın ona güvenmeyip onu mahvetmesinin arkada bıraktığı aptallık, çaresizlik ve eziklik duygusundan, hiçbir şey yapmadığı halde çektiği acının karşılığını vermeye çalışırken daha çok acı çekmesinden, affetmesi gereken kişinin herkesten önce kendisi olmasından, ne yaparsa yapsın aptal duygularını bastıramamasından bıkmıştı Minho.
Her gün onu yıkıp parçalayan adam yerine kendine lanet okumaktan bıkmıştı. hala ondan bir şeyler beklenmesinden, kendisine bir şeyleri çözmesi gerekiyor gibi muamele gösterilmesinden bıkmıştı.
"Elimde olan tek ailem hakkında hiçbir şey söyleme Jisung."
"Rastgele ortaya çıkıp, ben ailenim deyip evine giren bir adama nasıl güveniyorsun!" Jisung sesini yükselttiğinde Minho'nun gözleri yaşardı. Yine de yüzünde donuk bir ifade vardı.
"sana mı güvenseydim Jisung? Güveneceğim son kişi bile değilsin. Asla da olmayacaksın." Minho merdivenlerden çıkıp ortadan kaybolduğunda Jisung olduğu yerdeki duvara sırtını yaslamıştı. Derin bir nefes verip başına ovuşturdu. Bir süre öyle kaldıktan sonra duyduğu sert adım sesleriyle kafasını kaldırdı. Yaslandığı yerden yavaşça doğruldu ve ayağa kalktı. Yanına yaklaşan uzun boylu beden ona gülerek bakıyordu. Dudakları alayla kıvrılmıştı.
"Siktiri yediğin halde hala peşinde dolaşman biraz yüzsüzlük değil mi? Bir de benim gitmemi beklemişsin." İğneleyerek konuştuğunda Jisung gözlerini ondan çekti. Ellerini önünde birleştirip duvara tekrar yaslandı.
"Bu seni ne şekilde ilgilendiriyor Wooyoung?" Sesini sertleştirerek konuşmuştu. Wooyoung elindeki resim çantasını salladı.
"Onu önemsediğim ve benim olduğu içindir belki?" Wooyoung sonunda Jisung'a gerçek yüzünü göstermeye başlamıştı. Jisung aldığı karşılıkla gülerek başını eğdi. Saçları alnına dökülürken gözlerini saçlarının arasından Wooyoung'a dikti.
"Senin mi? yanında dura dura bir yerlerin havalanmış senin. Minho'ya mı aşık oldun yoksa?" Wooyoung gülerek elini kaldırmıştı.
"bingo! aslında hep aşıktım ama bunu bilmenize gerek yok. Ne için burada olduğum belli oluyor, değil mi?" Gülümsemesini saklamadan konuşurken kıkırdamıştı. Yavaştan Jisung'un damarına basıyordu. Jisung yaslandığı duvardan ayrılmış, yavaşça Wooyoung'un üzerine yürümüştü.
"Sen ailesinin bıraktığı bir piç falan değilsin." Jisung'un sinirini şakaklarında belirginleşen damar belli ediyordu. Wooyoung onun sinirini gördüğünde karşılık olarak sahte bir şekilde gülümsedi. Sahneyi kendisi almıştı, bu onu aşırı eğlendiriyordu.
"Ben ailesinin ona bıraktığı tek kişiyim. beni seçecek." Ukala ukala konuşan adam onun sinir kotasını doldurmuştu. Eli sertçe Wooyoung'un yakasını yakalamıştı ve onu duvara yapıştırmıştı.
"Onun tek ailesi benim ve beni seviyor. Sen benim yanımda seçenek bile değilsin." Yakasını bıraktığında hızlı adımlarla binanın çıkışına yürümüştü. Wooyoung arkasından gülümsedi. Ardından adımlarını merdivene doğru yöneltti.
---
"Minho?" Wooyoung kapıdan Minho'ya seslenmişti.
Oturduğu sınıfta birkaç öğrenci ile öğretmeni bekleyen Minho, gözlerini Wooyoung'a çevirdi. Yerinden kalkıp yanına gitmişti.
"eve gitmedin mi?" Wooyoung elindeki çantayı Minho'ya uzatmıştı.
"Bunu ben de unutmuşsun. Hocanız gelmedi mi?" Minho onu başıyla onaylamıştı. Ardından ona teşekkür etmişti. Zaten etütten sonra resim kursuna geçmeyi düşünüyordu.
Minho son olaylardan sonra hobilerini ve ilgi alanlarını çoğaltmıştı.
"Eğer hocanız daha gelmeyecekse biraz konuşabilir miyiz?"
"Tabii ki." Minho'yu kolundan tutarak sınıftan çıkarmıştı. Mağduru oynayan gözlerini üstüne dikmişti.
"Bunu söylemem doğru mu bilmiyorum ama eski sevgilin sürekli benimle uğraşıyor. İsmi Jisung sanırım... Ona benden rahatsız olmadığını söyleyemez misin? Son zamanlarda kötü hissettirmeye başladı."
Minho sinirle solumuştu. Yine de yüzüne bir gülücük yerleştirdi. "Konuşurum. Onu takma sen." Wooyoung onu çekip sarıldığında kalbinin ısındığını hissetmişti. Her seferinde ona karşı mahcup oluyordu ama o yine de Minho'nun yanında duruyordu.
Minho 'gerçek aile kavramı bu sanırım' diye düşünmüştü. Kollarını sıcak bedene doladı ihtiyacı varmış gibi.
Ama Minho'nun ona ihtiyacı yoktu. Tek ihtiyacı olan Jisungtu. Bunu fark edemese de öyleydi.
Sa gencler
Yazım hatalari için özür okulda deftere yazıp evde geciriyorum o yüzden sesli metin kullanıyorum düzeltsem de arada skmsonik seyler kalmis olabilir sorry
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yalnız don -minsung
FanfictionMin_Lee.ho Eğer yalnız bir don olsaydım, yine de beni sever miydin? Top-sung Bottom-min