14. Uzlaşma

6 4 1
                                    

O gece İpek yatağında erkenden yatmış yüzünü duvara dönmüştü. Sonra sarsıldığını hissetti. Korkuyla yerinde kıpırdanırken Teoman'ın onu çekyatla birlikte kendi yattığı yere doğru çektiğini gördü.

"Ödüm koptu!" diye söylendi kız. Teoman ise çekyatları birleştirdik ten sonra kendi tarafına geçerek öylece İpek'e baktı. "Ne?" diye sordu kız merakla.

"Tek uyumak istemedim."

"Aynı odada yatıyoruz, zaten tek değildin ki."

Teoman çocuk gibi omuzlarını büktü.

"Bu senin özür dileme şeklin mi?" dedi İpek kafasını yastığa koyup yüzünü Teoman'a dönerken.

"Tövbe haşa." dedi Teoman ciddiyetsiz bir tavırla. O da aynı şekilde yatmıştı. "Niye özür dileyecekmişim ki?"

"Hep böyle gıcıktın var ya."

"Sen de."  dedi hemen genç adam. "İpek." dedi sonra ciddileşerek. "Aramızı düzeltecek bir Ömer yok artık. Ama ben seninle kötü olmak istemiyorum."

"Ben de."

"Ne diyeceğimi de pek bilmiyorum açıkçası."

"Ben de." diye tekrarladı kendini kız. "Ömer olsa bilirdi."

"Şimdi çıkıp gelse ne derdi sence?"

"Hmm." diye düşündü İpek ellerini yastığının altına koyarken. "Yokluğumu fırsat bilip hemen kavga etmeye mi başladınız?" Sesini kalınlaştırıp kötü bir taklit sunmuştu ortaya. Teoman önce güldü sonra da cevap verdi.

"Senin bu arkadaşın hiç söz dinlemiyor Ömer." dedi sanki karşısında Ömer varmış gibi. "Hep bir yanlış anlamalar. Amerika'da bir gram değişmemiş."

İpek başının altındaki yastığı alıp Teoman'a vurdu, sonra aldığı yere geri koydu.

"Şiddet eğilimi de başlamış üstelik." dedi Teoman canı acımış gibi bir ses çıkararak.

"Abart." dedi İpek hemen.

Teoman ona bakarak gülümsedi. Burukça ama samimi bir gülümsemeydi bu. İpek önce gözlerini kaçırır gibi oldu ama sonra o da aynı şekilde karşılık verdi. "Teo ben." diye söze başladı. "Cidden kontrol edilmek istemiyorum. Anlamıyorsunuz beni."

"Doğru." dedi genç adam dürüstçe. "Anlayabildiğimi söylersem yalan söylemiş olurum. Ama sen kendini anlıyor musun?"

İpek öylece yanında yatan arkadaşına baktı. Bunu demesini beklemiyor gibiydi.

"Mantıklı bir kız olduğunu biliyorum İpek." dedi Teoman. "O yüzden ne yaşadığını anlamıyor oluşun belli oluyor. Anlayabiliyor olsaydın bu durumu kabul eder, ilaçlarını kullanırdın." İpek kaşlarını çatmış tam bir şey söyleyecekken Teoman onu durdurdu. "Hiç bana kızma. Kötü, utanılacak bir şey değil ki bu. Sen mi seçtin sanki? Ama oluyor işte. Seçemediğimiz şeylerle mücadele vermek zorunda kalıyoruz."

"Yine anormalmişim gibi konuşuyorsun."

Teoman hayır anlamında kafasını salladı. "İpek, şimdi ayağım kırılsa. Sakat kalsam tekerli sandalye kullanmak zorunda kalsam ne yapardın?"

"Ne?"

"Yani o sandalyeyi kullanmaya mecbur olurdum değil mi? Hayır kullanmak istemiyorum, ben normalim desem garibine giderdi."

İpek Teoman'ın konuyu nereye getirmeye çalıştığını şimdi anlamıştı. İçten içe dediklerini mantıklı ve doğru da buluyordu. Ama ne olursa olsun, Teoman'ın bahsettiği, insanın o geçemediği durumları kabul etmesi o kadar da kolay değildi.

Genç adam kıza daha da yaklaşınca İpek onun gözlerinin dolu dolu olduğunu fark etti. "Seni de kaybetmek istemiyorum." dedi Teoman sessizce.

"Teo ben ölmüyorum." dedi kız. "Benim bir şeyim yok. Niye inanmak istemiyor musunuz?"

"Hayattan kopmanı istemiyorum İpek. Yeri geliyor günlerce konuşmuyorsun bizimle. Beni pek de sevmeyen arkadaşımı geri istiyorum ben."

İpek buna söylecek bir şey bulamamıştı. Kimseyle konuşmak istemediği zamanlar olduğu bir gerçekti, böyle hissetmeyi kendisi de istemiyordu üstelik. "Ya." dedi sonra konuyu değiştirmek istermiş gibi. "Sen Ömer'e değil de bana mı aşıksın yoksa, bu ne be?"

"Sus kız." dedi Teoman gülerek. "Öteki taraftan gelir musallat falan olur şimdi."

Bu söylediğine İpek de gülmeden edemedi. İlk defa aralarındaki gerginlik Ömer olmadan şakaya vuruluyordu. Teoman o an fark etti; ikisi arasındaki dostluk Ömer olsa da olmasa da, 20 yaşında da olsalar, 30 yaşında da olsalar hep inişli çıkışlı olacaktı. Ömer'in yıllarca İpek'i nasıl idare ettiğini düşündü, çünkü oldukça zor biriydi. Sonra kendisinin de pek kolay olmadığını fark etti. Ömer sorun seviyor olmalıydı. İpek gibi biriyle yıllardır arkadaş olmasının ve kendisi gibi belanın içinde tanıştığı birine tutulmasının başka bir açıklaması olamazdı zira.

"Yarın benimle doktora gelir misin?" dedi İpek pek sonra. Teoman bunu duymayı beklemiyordu, şaşırdı.

"T-tabiki." dedi heyecanla.

"Gül'e söyleme ama. Alex falan ararsa ona da söyleme. Hala henüz tam karar vermiş değilim."

"Söylemem." dedi genç adam hemen.

"Of Teo." diye iç çekti kız.

"Ne oldu?"

"Korkuyorum." Çok uzun zamandır karmaşık hissediyordu İpek kendini. Duyguları birbirini kovalıyordu. Bu döngüden çıkmak düşüncesi, durulmuş hissedecek olma fikri korkutucu geliyordu ona. En son ne zaman huzurlu hissettiğini hatırlayamıyordu ama küçükken öyle olduğunu biliyordu. Eskisi gibi iyi olduğunda ya sonra tekrar şimdiki gibi bir karmaşa onu bulursa diye korkuyordu.

"Ben hep yanında olacağım." dedi Teoman güven dolu bir sesle. "Vallahi bak. Amerika'ya falan yine gidecek olsan bile. Bu sefer yalnız bırakmayı düşünmüyorum seni. O hatayı bir kez yaptım zaten."

İpek hem korkuyla, hem de anlayışla Teoman'a baktı. Sonra içi ezildi, Alex de ona böyle davransa ölür müydü? Kötü davrandığını söyleyemezdi aslında bu yalan olurdu. Ama yine de bir olmamışlık vardı. Belki hastalığının ilk ortaya çıktığı zamanlar oluşundandı bu, o zamanlar kendi içinde de kabul etmemişti çünkü İpek bunu. Ama zaman geçtikçe, yoruldukça etrafına itiraf edemese de içten içe anlamıştı bir sorunu olduğunu. O yüzden, biraz da haksızlık ettiğini fark ettiği için eziyordu ya içi şimdi. Suçluluk duygusu bedenini kaplarken Teoman'ın uyumak için gözlerini kapattığını fark etti. Kendisi de sırt üstü dönüp bir süre tavanı seyrettikten sonra kendini uykuya teslim edebilmeyi başardı.

Ömer'in ArdındanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin