12. Keşke Burada Olsaydın Ömer

11 4 5
                                    

O gün Çınarcık hiç de soğuk olmamasına rağmen, tepede kalan kısımları insanın içini delecek şekilde buz gibi esiyordu. İpek de hazırlıksız çıkmıştı, mezarlığın başında titreye titreye öylece oturuyordu. Yine de bundan şikayetçi olduğu söylenemezdi. Daha doğrusu soğuk olduğunu algılayacak bir kafası yoktu. Aklı ve zihni karma karışık, ruhu ise endişe doluydu.

Önce annesinin mezarının başında oturmuş ve onu ne kadar özlediğinden bahsetmişti. Sonra Ömer'inkine geçmiş bir süre konuşamadan öylece adının yazılı olduğu yere bakmıştı. Ancak bir süre sonra çıkabildi ağzından kelimeler. Tane tane, hüzün dolu bir şekilde konuştu. "Keşke burada olsaydın." dedi. "Şu ana kadar bunu pek hissedememiştim." Bunu söylerken biraz utandı. "Ama şu an o kadar burda olman gerekiyordu ki Ömer... Sen anlardın beni. Bilmiyorum, anlamasan bile zorlamazdın en azından. Değil mi?"

Bir süre daha hiçbir şey söylemeden öylece mezara baktı. Ağlamıyor veya gözleri dolmuyordu ama yüzünde öyle bir hüzün vardı ki ne zaman konuşsa sesine de yansıyordu. Soğuk yüzünden burnunu çekti sonra kendini hazır hissetmiş olacak ki tekrar konuştu. "Anlamayabilirdin de gerçi." dedi düşünceli düşünceli. "Ben bile anlamıyorum ki kendimi. O kadar da karmaşık bir şey olmadığını söyleyip duruyorum ama işin aslı, zihnimde tam bir kaos var." Dudakları titreye titreye devam etti. "En kötüsü de, korkuyorum. Çok korkuyorum Ömer. Bazen kendime yetişemiyormuş gibi hissediyorum. Şu an ne hissettiğimi biliyorum ama iki dakika sonra nasıl hissedeceğimden ve bunu hesaplayıp durmaktan çok yoruldum.  Kendimden nasıl kaçacağımı şaşırdım." Durdu, umutsuzca güldü. "Ben böyleyken kalkmış, bana neden anlatmadın diyor biliyor musun?" Oynadığı parmaklarına çevirdi gözlerini. Bir yandan da dudaklarını yiyordu, omuzlarını silkti ve derin bir nefes alarak tekrar konuşmaya devam etti. "Yanlış anlama ama... Sanırım burada olsan bunları sana da anlatamazdım. Burada olmanı tercih ederdim ama tabi. Zaten anlatmak da istemezdim. İnsan... Can sıkıcı şeyler hakkında konuşmak istemiyor sanırım." Yıllar önce, Teoman'ın ona dediği şeyi hatırlamıştı şimdi. Dudaklarını birbirine bastırdı, kafasını ellerinden kaldırıp gökyüzüne baktı. "Of." diye iç geçirdi. "Kesin bana kızacaksın ama... Canım yanınıza gelmek istiyor Ömer." Göz ucuyla annesinin mezarına baktı, sonra tekrar Ömer'in mezarına geri döndü. "Bilmiyorum. Yoruldum ama baya. Sence tüm bu karmaşıklık ne zaman düzelir?"

O an İpek dakikalardır ilk kez esen rüzgarı hissedebildi. İçine içine işlemişti sanki, göğsünün oraya bir yaprak tanesi vurduğunda ürpermeden edemedi. "Neyse." dedi en sonunda ayağa kalkarak. Yaprak elinde duruyordu. "Başınızı şişirdim sizin de. Ben gidip bir fal bakayım. Belki bu sefer öğrenirim işlerin ne zaman yoluna gireceğini."

*******

"Bilmiyorum Gül Anne." diyordu Teoman düşünceli düşünceli. İpek'in hemen ardından o da vapura binmiş ama ona gözükmemişti. Şimdi ise Gül ile birlikte bahçede oturuyorlardı. Gül ikisinin de suratından kavga ettiklerini hemen anlamıştı, İpek'i yakalayamasa da Teoman'ı yanına almış ve sorguya çekmişti.

Teoman ise tam olarak ne olduğunu anlatmak istemiyordu. İpek'in ona iyice cephe almasından korkuyordu anlaşılan. Kızı tamamen kaybetmek isteyeceği en son şeydi. "Yani her zamanki şeyler işte. Yanlış anladı beni biraz. Kötü oldu ama tabi."

"Ah be oğlum. Derdiniz ne ben anlamıyorum ki. Eskiden de böyleydiniz gerçi siz."

"Keşke Ömer burada olsaydı." dedi Teoman başını önüne eğerek. "O aramızı düzeltirdi. Eskiden de hep öyle yapardı."

"Özlüyorsun değil mi çok?"

Teoman kafasını kaldırıp yaşlı kadına baktı. Gözlerinde anlayış dolu bir ifade vardı. Utanmıştı nedense genç adam. Gül ile ne zaman Ömer hakkında konuşsalar bu duyguya kapılırdı zaten. Evet anlamadında kafasını salladı sonra başını tekrar öne eğdi.

"Tabi." diye devam etti yaşlı kadın. "Ben bu kadar yanmışsam, seni düşünemiyorum zaten."

Teoman şaşkınlıkla, yine kafasını kaldırmıştı şimdi. Ne demek istediğini anlamlandırmaya çalışıyor ama sormak için de konuşamıyordu. Neyse ki kadın, bir şey sormasını beklemeden tekrar konuştu. "Oğlum olacak o hayırsız bak arayıp sormuyor bile." dedi. "Ne evlat olmayı becerebildi, ne de baba olabildi zaten. İyi ki seninle tanışmış o yüzden Ömer'im." Elini uzatıp yanağını okşadı bir süre. "İpek ile de öyle ama sen biraz farklıydın hep." Kadının sesi bir sır verir gibi çıkmıştı. Bu Teoman'ın daha da utanmasına sebep oluyordu. "Senden bahsederken bile gözleri başka parlardı yavrumun. Çok destek oldun ona. Babasının, hatta ben ve İpek'in veremediği desteği sen verdin. Hakkını nasıl öderim bilmiyorum."

"Estağfurullah Gül Anne." diyebildi Teoman. Omuzlarını kaldırdı. "Ne yaptım ki ben? Onu yalnız bırakmak dışında tabi."

"Vardır bir bildiğin." dedi kadın hemen. "İyi çocuksun sen. Öyle olmasan Ömer'im seni sevmezdi."

Artık şaşkınlık ortamı iyice hakimiyeti altına almıştı. Teoman kadının her bir kelimesinde nereye kaçacağını şaşırıyor, hızlı hızlı nefes alıp veriyor ama bunu belli etmemeye çalışıyordu. Gül aralarındaki ilişkiyi bildiğinden mi böyle konuşuyordu yoksa çok yakın iki arkadaştan mı bahsediyordu kestiremedi.

"Ben de onu üzmek istemezdim. Yemin ederim Gül Anne. Onu da, seni de. Mecburdum sadece."

"Sen beni üzer misin hiç oğlum?" dedi Gül anlayışla. "İki insan arasında olur öyle anlaşmazlıklar hem. Kendini kötü hissedip durma sen. Hayatın barışmanıza izin vermemesi onun acımasızlığı."

"Öyle." dedi genç adam başını sallayarak. Bunları Gül'den duymak ona iyi geliyordu. "Yine de son zamanlarını onu bırakıp gittiğimi düşünerek geçirdi Gül Anne. Kendimi affedemiyorum."

"Aaaa." dedi en sonunda yaşlı kasın hafif kızgın bir ses tonuyla. "Ömer keşke burada olsaydı dememiş miydin? Sence burda olsa, bunları ona söylesen seni affetmez miydi?"

Teoman durup düşündü. Şu ana kadar Ömer ile aralarında, konuşup da halledemedikleri hiçbir mesele olmamıştı. Gül haklıydı, Ömer burda olsa bunu da hallederlerdi. "Affederdi."

"Evet. Çünkü sana çok değer veriyordu. Bunu görmesem hiç 'bana Gül Anne de' der miydim sana?"

Aniden içeri İpek'in girmesiyle ortamdaki hüzün yerini gerginliğe bıraktı. İpek bahçeye girer girmez durup öylece kalırken, Teoman'ın kaşları çatılmıştı.

"Gelsene kızım." dedi Gül yanındaki boş sandalyeyi göstererek.

İpek önce kızgın bir şekilde Teoman'a baktı. Sonra Gül'e dönüp "Kahve yapıp geliyorum." dedi. Bu Teoman'ı şaşırtmıştı, yanına hiç gelmeyeceğini düşünüyordu anlaşılan. Arayı düzeltmek için hala umut var demekti bu.

Ömer'in ArdındanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin